Yazdır

Sınıf savaşında belli bir zaman kesitinde, politik mücadelenin ağırlığının nereye verilmesi gerektiği, zincirin hangi halkasının sıkıca kavranmasının doğru olarak belirlenmesi bir politik güç, bir politik parti için son derece önemlidir.

Bu konudaki belirleme, söz konusu dönemin somut bir incelemesine dayandırılmalı. “Somut koşulların somut tahlili” ifadesi, en çok, bu görevin belirlenmesi için kullanılır ve bunu ifade eder.

Peki, şimdiki verili koşullarda Leninistler mücadelenin ağırlığını nereye vermeliler? Bu sorunun yanıtı, somut koşulların somut, bilimsel, olgularla kanıtlanabilir tahlilinde yatıyor.

Bütün dünyada tarihin en devrimci dönemlerinden birinden geçiyoruz. Türkiye ve Kürdistan bundan muaf değil. Aksine, bu iki ülkedeki sınıf savaşı devrimci koşulların hızla olgunlaştığı dünyanın başka ülkelerinde olduğundan çok daha derin, çok daha şiddetli, çok daha keskin.

Tekrar etmeye gerek yok. Şu kadarını söylemekle yetinelim: Türkiye ve Kürdistan'da uzun yıllardır süren bir iç savaş var. Bu uzun iç savaş, genel çizgi olarak, giderek şiddetlenmekte. Tekelci sermaye sınıfı ve onun egemenlik aygıtı olarak faşist devlet toplumun ezilen, emekçi sınıflarını ancak onlara karşı savaşarak, zor aygıtlarını her daim devrede tutarak, silahlı güçlerine dayanarak egemenlik altında tutabiliyor.

Emekçi sınıflar, ezilen halklar, yoksul kitleler, baskı ve terör altında ezilen kadınlar buldukları her fırsatta ayaklanma eğilimlerini ortaya koyuyorlar. Elektrik faturalarına olan itirazlar, küçük çaplı da olsa bir ayaklanma denemesi ve eğilimiydi. Kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü gerekçesiyle her yerde ve on binlerle sokaklara aktılar. İşyeri koşullarına isyan, ücret artışları isteği, asgari ücrette artış talepleri vb gerekçeleriyle işçiler, grev, direniş, işyeri işgali gibi eylem biçimlerine sık sık başvuruyorlar artık. Kürt halkı, Newroz gerekçesiyle yüzbinlerle alanlara aktı ve gerçekte bir ayaklanmanın provasını yaptı.

Emekçi sınıfların, ezilen yoksul kitlelerin, Kürt halkının devrimci kitle eylemlerindeki artış çok açık. Eylemler hem kitlesel hem de politik hedefleri ve biçimleri yönüyle devrimci. Bu anlamda kitlelerin içinde bulundukları eylem biçiminin en iyi tanımı işte bu kavramdır: Devrimci kitle eylemi.

Burjuva egemenliği, sömürücü sınıfların iktidarını zora dayalı bir devrimle yıkıp emeğin iktidarını kurmayı birinci ve temel politik amaç edinmiş bir komünist parti, kitlelerin bu devrimci eylemine dayanmak, onu temel almak zorundadır. Komünist bir parti, eylem biçimlerini kafasından uydurmaz, onu kitle hareketinin içinden bulup çıkarır.

Buradan çıkarılacak sonuç oldukça basit ama bir o kadar da önemli. Devrimci kitle eylemleri içinde etkili olmak, emekçi sınıfların eylemlerini tekelci sermaye sınıfı egemenliğinin yıkılacağı bir rotaya sokmak. Şüphesiz, böyle bir amaç kitleler üzerinde zorlamayla ya da oldu bittiyle gerçekleştirilemez. Böyle bir amacın gerçekleştirilmesi, öncesinden emekçi sınıflarla, Kürt halkıyla, emekçi kadın ve gençlikle kurulacak ilişkilerin genişliğine, derinliğine, sıklığına ve şüphesiz çokluğuna bağlıdır.

Demek ki, politik faaliyetimizin ağırlık noktasını, devrimin bu toplumsal güçleriyle geniş, sıkı, sağlam bağların kurulması oluşturmalıdır.

Leninistlerin, en deneyimlisinden en yeni, taze güçlerine kadar hepsinin bunun bilincinde olduğunu biliyoruz. Vurgulamak istediğimiz, “Doğru Yolda” olduğumuzdur. İşçi sınıfı, emekçi kadınlar, işçi sınıfı dışındaki ücretli emekçiler arasında giderek artan ve sıklaşan ilişkiler bu konuda güvenle konuşmamıza olanak veriyor.

Leninist emekçi kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde feminist etkinin yoğun olduğu Taksin yerine yoksul emekçi semtlerindeki kadınlarla buluşmayı tercih etmeleri; yoksul emekçi kadınlarla ilişki geliştirmeye tercih etmeleri buna bir örnektir.

Aynı şekilde Leninist gençlerin emekçi semtlerine yönelmeleri, emekçi semtlerindeki yoksul, işsiz, işçi gençlerle bağ ve ilişkilerini geliştirmeleri bir başka örnektir. Öte yandan işçi sınıfı içinde önemli ilişki ve bağların oluştuğunu da biliyoruz.

Bu tür adımlar zayıf bile olsalar hiç bir önemi yok. An geçicidir. Çaba her şeyi değiştirir. Önemli olan girilen yolun, izlenen yolun doğru ve devrimci olmasıdır.

Buradan çıkarılacak sonuç, girilen yolda çabaların, devrimci faaliyetin yoğunlaştırılması gerektiğidir.

Emekçi sınıflar, açlık derecesinde derin bir yoksullaşma sürecindeler. Elbette bu, kapitalist sistemin dünya çapındaki durumuyla ilgilidir aynı zamanda. Bu ilişki, kapitalist üretim biçiminin dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi ve ondan çok daha derin biçimde Türkiye ve Kürdistan'da çöküşünün süreceğine kanıttır.

Hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız. Devrimci politik faaliyetimizi esas olarak işçi sınıfı, diğer ücretli emekçi sınıflar, emekçi semtler, ama özellikle de yoksul semtlerdeki emekçi, yoksul kadınlar arasında yoğunlaştırmalıyız. Bunun adımlarının zaten atılmış olduğunu biliyoruz. Ama bunların, ne kadar çok olurlarsa olsunlar, her zaman yetersiz olduğunu ve olacağını; milyonlar üzerinde politik etki kurma hedefinin sonsuz bir enerji gerektirdiğini söylemek durumundayız.

Kürt halkı ve birleşik devrimin diğer toplumsal güçleri yarın ayaklanacaklarmışçasına acele etmek; daha önümüze yıllarla ölçülen zamanımız varcasına sabır ve inatla hareket etmek durumundayız.

Doğru yola girilmiştir; sonu mutlaka gelecek!