Yazdır

Emperyalist devletler kapitalizmin krizine çare diye savaşa sarılırlarken emperyalist-kapitalist sistemin çöküşüne olağanüstü hız kazandıran bir süreci başlattılar.

Rusya'nın, Donbass bölgesini faşist Ukrayna'dan kurtarmak, Ukrayna'da oluşturulan faşist yuvaları dağıtmak ve NATO'nun yayılmasına bir set çekmek için başlattığı Rusya'nın verdiği adla söylersek “özel operasyon” bu süreçte bir dönüm noktası oldu.

Savaşın askeri yönü ortada. Her gün takip edilebiliyor; dolayısıyla üzerinde fazla söz söylemeye gerek yok. Ne var ki, savaş henüz iki ayını bile doldurmadan, yıkıcı ekonomik etkileri, başta Avrupalı emperyalist devletler olmak üzere, bütün emperyalist-kapitalist ülkelerde kendini göstermeye başladı. Bu yıkıcı etkiler, şüphesiz, en başta, emperyalist-kapitalist ülkelerin işçi sınıfı ve diğer ücretli emekçiler, yoksul kitleler üzerinde kendini hissettiriyor.

Devam etmeden şu noktanın altını çizmek gerek: Savaş, emperyalist-kapitalist ülkelerdeki ekonomik krizin çıkış kaynağı değil. Ekonomik kriz, sözünü ettiğimiz ülkelerde uzun yıllardır tüm yıkıcılığı ile vardı. Rusya-Ukrayna savaşı işte bu sürece olağanüstü bir ivme kattı; hepsi bu.

Türkiye, bu tablodan muaf olmak şöyle dursun, bu tablonun tam ortasında. Daha önemlisi, Türkiye'de işçi sınıfını, ücretli emekçileri ve yoksul kitleleri açlığa sürükleyen bu ekonomik krize politik kriz de eşlik ediyor.

Bu tablonun özet sonucu, emperyalist-kapitalist ülkeler ve Türkiye'de ayaklanma, isyan, iç savaş, devrim... büyük alt-üst oluşların normal beklenti haline gelmiş olmasıdır. Leninistlerin uzun süredir işaret ettikleri bu toplumsal gelişmeler şimdi çok daha geniş çevreler tarafından paylaşılıyor.

Geçerken belirtelim ki, Leninistlerin görüşlerinin şimdi örgütsüz de olsa geniş çevreler tarafından dile getiriliyor olması, Leninist Partinin devrimci düşüncelerinin ne kadar güçlü olduğunu, dolayısıyla Leninist Partinin gücünü gösteriyor.

Türkiye ve Kürdistan'da açlık isyanları ve ayaklanmalar kapıda. Bu gerçek, isyan, ayaklanma, iç savaş gibi kavramlardan öcü gibi kaçınan sosyal reformist partiler tarafından da yavaş yavaş kabul ediliyor. Şeyin kendisinden kaçmakla onu yok etmiş olmazsınız.

Bu tabloda, kitleler arasında, özellikle işçi sınıfı, ücretli emekçiler, yoksul kitleler, kadınlar ve gençler; ezilen ulus ve ulusal topluluklar içinde sıkı, sağlam, geniş ilişkilere sahip olmak yaşamsal önem kazanır. Çünkü, isyan ve ayaklanma gibi büyük toplumsal kalkışmaların gerçek hedefine, zafere ulaşmaları; politik iktidarın fethine kadar ilerlemeleri devrimci komünist öncünün ayaklanan kitleler üzerindeki etkisine bağlıdır.

Leninist Parti, teorik, ideolojik ve politik gücünü kabul ettirmiştir. En sefil sosyal reformist partilerin dahi, bu devrimci koşullarda emekçi sınıflar arasında tutunabilmek için devrimci görünme zorunluluğunu duymaları; bunun için Leninist Partinin görüşlerini “çaktırmadan” aşırıp kendi görüşleriymiş gibi öne sürmeleri iddiamızın en somut kanıtıdır. Bu konu üzerinde duracak değiliz.

Üzerinde durulması gereken nokta, Leninist Partinin bu üstünlüğünün devrimin pratik öncü gücü olmak; ayaklanmaların öncülüğünü ele geçirmek için yeterli olmadığıdır. Görüşleriniz, devrimci anlamda, ne kadar güçlü olursa olsun, emekçi kitleler ve devrimin diğer toplumsal güçleri arasında güçlü, yaygın ve sıkı bağlara sahip değilseniz ayaklanmalarda sıradan bir konuma sahip olmaktan kurtulamazsınız.

2013 Haziran Halk Ayaklanması, bunun tipik örneği ve kanıtı oldu. Leninist Partinin kitlelerle zayıf bağları, ayaklanmada etkin bir güç olmasını engelledi. Ayaklanmayı ileri, zafere kadar götürmeyi aklının ucundan dahi geçirmeyen “Taksim Dayanışması”nın içindeki hakim uzlaşmacı eğilim, sürecin önüne engel oldu. Sonuç biliniyor: O muazzam ayaklanmacı güç, devrimci komünist önderlikten yoksun olduğu için zaferin yanına bile yaklaşamadan dağıldı gitti.

Bu tarihsel olay arkasında büyük dersler bırakarak sönümlendi. Leninist Parti, bu tarihsel olaydan sayısız dersler çıkardı. Bu derslerin belki de en önemlisi, emekçi kitlelerle bağ sorunudur. Leninist güçler bu sorunu zaman geçirmeden çözmek zorundalar.

Dünyanın büyük bir alt-üst oluşa gittiği, ayaklanma ve isyan havasının dünyanın dört bir tarafını sardığı bu günlerde biz de devrim günlerinden geçiyoruz. Devrim günlerinde pratik faaliyet öne çıkar ve diğer tüm şeyleri arka plana iter. İşte bu günler Engels'in “ bir pratik adım on programa

bedeldir” dediği günlerdir.

Bir ayaklanmada yolumuzu aydınlatacak devrimci teori Leninist Parti tarafından geliştirildi. Bu, pratik faaliyet içinde en büyük gücümüz olacak. Ancak bu gücü hakkıyla değerlendirebilmek için Leninist güçlerin sınırsız pratik mücadelesine ihtiyaç var.

Newroz, 1 Mayıs, 6 Mayıs çalışmaları süreci, Leninist güçlerin, devrimci öncü işçilerin ve gençliğin böyle bir faaliyet için gerekli bilinç, cesaret ve enerjiye sahip olduklarını bir kez daha gösterdi.

Şimdi, devrime lazım olan şey, bu faaliyetin aynı yoğunlukla, aynı ya da daha yüksek hızla sürdürülmesidir. Sözünü ettiğimiz süreç, yoğun, hızlı ve sınırsız bir enerjiyle çalışıldığında nasıl bir sonuç alacağımızı da gösterdi. Hiçbir çaba boşa gitmiyor.

Bu faaliyette en büyük gücümüz devrimci teori, devrimci politika ve ideolojimizdir demiştik. Bunun pratik anlatımı, emekçi sınıflara devrim ve iktidar hedefiyle gitmektir. Bırakalım, sosyal reformist partiler ve oportünist hareketler emekçi sınıflara, devrimin toplumsal güçlerine, seçim propagandasıyla, parlamenter hayallerle, düzen içi taleplerle gitsinler. Biz, emekçi sınıflara, ezilen halklara, kadınlara, gençliğe, aç ve yoksul kitlelere devrimin zorunluluğunu, yaygınlığını, kaçınılmazlığını anlatalım.

Devrim ve iktidar propagandamızı görünür kılmalıyız. Devrimin tüm güçlerine, pratik hedefimizin devrim ve devrimle birlikte iktidarın ele geçirilmesi olduğunu şimdiden göstermeliyiz. İnsanların aklında, bilincinde böyle kalmalıyız. Devrimle birlikte kurulacak Geçici Devrim Hükümeti'nin alacağı devrimci önlemleri en geniş, en yaygın biçimiyle devrimin toplumsal güçlerine zaman geçirmeden yaygın ve açık bir propaganda ile anlatmalıyız. Yoksul, ezilen, sömürülen kitleler ayaklanmaya başladıklarında “Leninistler ne diyor” sorusunu sormamalılar. Bu sorunun yanıtı, şimdiki hazırlık aşamasında kitleler için son derece açık olmalıdır. Leninist Partinin hedef ve programı devrimin toplumsal güçlerinin bilincinde şimdiden yer etmiş olmalı ki, devrimci bir tercih durumuyla karşı karşıya kaldıklarında devrimci komünist safları tereddütsüz seçsinler.

Onun için şimdi pratik çalışma zamanı; dur durak bilmeyen bir pratik çalışma...