Yazdır

Büyük bir halk ayaklanmasının kapıda olduğu artık tartışma götürmez. Gelmekte olanı artık herkes görüyor.

En başta da, dinci faşist iktidar, faşist devlet ve tekelci sermaye sınıfı, kendileri açısından gerçek bir tehlike olan bu olguyu görüyor. Bunu, yaşadıkları korkudan anlamak mümkün. Büyük bir korku yaşıyorlar. Beşiktaş ve Fenerbahçe futbol takımlarının on binleri bulan taraftarlarının hep bir ağızdan “Hükümet İstifa” sloganını atmaları karşısında gösterdikleri tepki, bu korkuyu en çıplak haliyle ortaya koydu.

Türkiye ve Kürdistan kaynayan kazan durumunda. İliklerine kadar çürümüş, lime lime dökülen bir düzen var. art arda patlayan skandallar, ardı arkası kesilmeyen ve her biri toplumda infial yaratan yolsuzluk ve beceriksizlik haberleri, her an bardağı taşıracak damla rolü oynamaya aday. Dahası, yalnızca depremde yakınlarını kaybetmiş olmanın yarattığı acı ve öfke değil, yaşamlarını sürdürmek için en küçük devlet desteğini bile alamayan milyonlarca insanın uğradıkları derin hayal kırıklığı ve öfke söz konusu. En ağır şartlarda hayatta kalma mücadelesi veren milyonlarca insanın sabır taşı artık çatlamış durumda.

Ortam, devrim öncesi günleri andırıyor. Sorun hakkında bilgi sahibi olanlar, toplumsal ortamı 2013 Gezi/Haziran halk ayaklanması öncesi ortamına benzetiyorlar. Doğru ama, olguyu tam olarak tanımlamak için yetersiz. Şimdinin koşulları, on yıl öncesinin koşullarından çok daha devrimci. Bu gerçeği çıplak gözle de görmek mümkün.

On milyondan fazla kişiyi büyük bir sefalete, yokluğa iten deprem, bir gecede, iki ülkenin halklarını devrimin eşiğine getirdi. Dinci faşist iktidarın ve faşist devletin izledikleri politikalar süreci daha da hızlandırdı.

Kısacası, şimdi, kelimenin gerçek anlamında bir devrimin eşiğindeyiz. Bu noktada asıl sorunumuz eli kulağındaki ayaklanmada Leninist Partinin önderliğini nasıl sağlayacağımızdır? Bu, ayaklanmanın zaferi açısından yaşamsal bir sorundur. Çünkü, en azından içinden geçmekte olduğumuz an itibariyle devrimin bu derece güncelliğini gören, buna hazırlanan bir başka devrimci parti ya da hareket yok.

“Ayaklanmanın zaferi” ifadesinden ne anlıyoruz ya da ne anlaşılmalıdır? Leninistler, “ayaklanmanın zaferi” ifadesinden bir tek şeyi anlıyorlar: Tüm iktidarın, politik ve ekonomik iktidarın işçi sınıfı ve emekçi halkların eline geçmesi... Bunun dışında bir zafer yoktur ve olamaz. Ortaya çıkacak bir halk ayaklanmasının tek hedefi, tüm iktidarın ele geçirilmesi olmalıdır. İktidarı ele geçirecek olan Leninist Parti değil, işçi sınıfı ve ezilen emekçi halklardır. Leninist Partinin buradaki devrimci rolü, ayaklanmış kitlelere bu hedefi göstermek, ayaklanmayı bu noktaya kadar ilerletmek için mücadele etmektir.

Nasıl yapabiliriz bu zorlu ve tarihsel görevi? Bunun için her şeyden önce bir devrim programına ihtiyaç var. Leninist Parti böyle bir devrim programına sahip ve bunu açıkladı. Kısa ve öz; her işçinin, her emekçinin anında anlayabileceği yalınlıkta bir program...

Ayaklanmanın her aşamasında işçi sınıfının ve emekçilerin nabzını elimizde tutmalı, ayaklanmanın her aşamasında onların değişen eğilimlerini, özlemlerini, isteklerini, kararlılıklarını gözlemeyi bilmeli ve kitleleri daha ileri götürecek ajitasyon sloganları bulabilmeliyiz. Ayaklanma, az çok zamana yayılan bir süreçtir ve bu süreç içinde ayaklanma farklı aşamalardan geçer. 2013 Haziran ayaklanması buna örnektir. Bir aydan fazla zamana yayılan ayaklanma, başlangıçta “ağaç katliamına” karşı yapılmış “küçük bir gösteri” olarak başlamıştı. Fakat günler içinde iktidarı hedef alan bir politik içerik kazandı.

Şüphesiz, önümüzdeki ayaklanma 2013'in bir kopyası, yeni bir baskısı olmayacak. Neyin, nasıl gelişeceğini önceden tamı tamına bilmek mümkün değil, böyle bir şey istemek de bilimsel değil. Burada kendi önderlik yeteneğimize, pratik zekaya, her zor durumdan nasıl çıkacağımıza yardım eden devrimci teoriye güvenmekten başka yol yok. Formüller, kalıplar değil, devrimci diyalektik düşünme gücü bizi hedefe ulaştırır.

Halk iktidarının en somut biçimi, Geçici Devrimci Hükümettir. Leninist Parti dışında hiçbir güç devrimin bu en önemli sorunun adını bile ağzına almıyor. Çünkü onlar devrimi gerçekte değil lafta kabul ediyorlar. Çünkü onlar için devrim, içinde bulunduğumuz koşullarda bile, güncel değil.

Geçici Devrim Hükümeti sloganı ya da “bütün iktidar işçi sınıf ve ezilen emekçi halklara” sloganı ne zaman, ayaklanmanın hangi aşamasında pratik bir mesele olarak atılmalı? Bir kez daha yinelemekte yarar var: Kitlelerin nabzı, eğilimi, kararlılığı hakkında yapılacak gözlem bu soruya yanıt vermemize yardımcı olacak. Ama ayaklanmanın gelişmesinin belli bir aşamasında, iktidarın ele geçirilmesi ve Geçici Devrim Hükümeti kurulması çağrısı mutlaka yapılmalı. Leninistler bu konuda son derece uyanık bir bilince sahip olmak durumunda.

Aynı şeyleri başka temel talepler için de söyleyebiliriz. Örneğin, fabrikaların, bankaların, büyük sermayenin kamulaştırılması, bir propaganda konusu olarak her zaman dile getirilebilir. Fakat pratik bir mesele olarak çözülmek üzere gündeme getirilmesi ayaklanmanın gelişim seyrine bağlıdır.

Şimdiden yapılması gereken pratik hazırlıklara gelince. Emekçi sınıfları, ezilen yoksul halkları; deprem bölgesinde büyük bir yıkıma uğramış, her şeyini yitirmiş kitleleri komiteler şeklinde örgütlenmeleri için teşvik etmeliyiz. Adı komite, meclis, ya da başka bir şey, fark etmez, burada önemli olan şey emekçilerin bir araya gelerek mücadele için örgütlenmeleridir. Bu pratik faaliyete, hemen, hiç zaman yitirmeden geçilmelidir.

Bu korkunç koşullarda hayatta kalma mücadelesi veren halkın gündelik yaşamını örgütleyecek olan da, devletin çetelerine karşı emekçilerin kendi güvenliklerini sağlayacak olan da, emekçi halkın siyasal irade ve arzularını hayata geçirecek olan da bizzat bu komitelerdir.

Bu komiteler bizzat emekçilerin mücadele komiteleridir. Bizim bu komiteler içinde yer alıp almamamız şimdilik ikinci dereceden bir sorundur. Önemli olan halkın kendisinin bu komite ya da meclisleri oluşturmasıdır. Koşullar olgunlaşmış durumda. Düşüncenin hayata geçirilmesinin maddi zemini oluşmuş durumda. Şimdi pratik olarak bu doğrultuda atılacak bir adım mutlak surette karşılığını bulacaktır.

Gerçekten tarihsel bir dönemden geçiyoruz. Bu derin devrimci kriz şartlarında kendine güvenen, düşmanın karşısına bir devrimci otorite olarak çıkma gözüpekliğini gösteren bir siyasal özne, hızla devrimin odağı haline dönüşebilir. Yığınların devrimci hareketi akmak için kanal arıyor. Küçücük bir itilim önü alınmaz bir çığa dönüşecek hareketi başlatabilir. Bu bilinçle en öne fırlama zamanı.

Şimdi ayaklanma ve devrim zamanı!