Yazdır

Emekçi yığınlardaki öfke gün geçtikçe artıyor. Yaşanan ekonomik ve siyasi krizin tüm etkileri günlük yaşamda ve ortaya çıkan her olayda güçlü şekilde hissediliyor. İşsizlik, emekçi sınıfların içinde yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı yoksulluk ve halklarımızın üzerindeki faşist terörle birlikte baskı, dayanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.

İşçi sınıfı ve emekçiler eski tarzda yönetilmek istemediklerini bulabildikleri her yolla ifade ediyorlar. Sadece yapılan sokak röportajlarına bakmak bile halkın içinde bulunduğu ruh halini anlamaya yeter. Toplumun ezilen bütün kesimleri, iktidara öfke duyan herkes patlamaya hazır birer bomba gibi dolaşıyor.

Diğer taraftan faşist diktatörlük Kürt halkına her gün polis ve mahkeme terörü, öncüsüne bombalar yağdırıyor. Sokaklarda, yoksul mahallelerde, fabrikalarda, zindanlarda çıkan her ses iktidarı telaşlandırıyor.

Bütün bu olgular bize toplumun giderek bir patlama anına doğru yol aldığını gösteriyor. Bu, artık egemenlerin de gördüğü ve her türlü aygıtlarıyla önlem almaya çalıştıkları çırılçıplak bir gerçek. Bunun içindir ki faşist devlet kendisine başkaldıran herkese yeni davalar açarak zindan ile tehdit ediyor. Bir kıvılcım olup bu bozkırı tutuşturabileceğine inandığı en ufak bir toplumsal tepkiyi bastırmak için bütün gücünü seferber ediyor. Başta proletarya olmak üzere, kent yoksullarının, Kürtlerin, Alevilerin, kadın ve işsiz gençlerin giderek yükselen isyan duygusunu tehdit, terör ve baskı ile sindirmeye çalışıyor.

Ama yetmiyor!..

Ne gittikçe büyüyen öfkeyi dindirebiliyor ne de bu büyük öfkenin içinde mayalanan büyük değişim isteğini yok edebiliyorlar. İşte tam bu noktada sokakları temizleyecek, biriken öfkeyi dindirecek bir araç olarak önümüze sandığı ve sandıktan çıkardıkları “tavşan”ı koyuyorlar. Artık kabak tadı veren o söylem yine piyasaya sürülüyor; Bu Seçim Başka!

Başka ve güzel olan hiç bir şey yok! Bu bir kandırmaca!

Bu uzatmalı seçim sürecinde tüm açıklığıyla ortaya çıkan şey tekelci sermayenin toplumda birikmiş öfkeyi ve bunun basıncını hafifletecek, mümkünse tehlikesiz hale getirecek kanallar açma çabasıdır. Bir altüst oluşla kendini ifade edebilecek, düzen için yıkıcı bir potansiyel taşıyan güçlerin, dinci faşist iktidara karşı biriktirdiği yıkıcı öfkenin, tavsatılması ve CHP’nin kontrolüne sokulup etkisizleştirilmesi gibi bir yönelim var. Bir kez daha önümüze getirilen ve bizi çözüm getireceğine inandırmak istedikleri sandık, işte tam da bunun aracı olarak kullanılıyor.

Ne 23 Haziranda önümüze koyulacak olan sandıkla ne de burjuva parlamentarist sınırlar içerisine hapsolan başka herhangi bir hareket tarzıyla faşizmin yenilmesi ya da “geriletilmesi” ihtimali yoktur! CHP ve İmamoğlu eliyle sandığa çekilip bir kez daha geriletilmek istenen ne AKP ne de faşizm değildir! Geriletilmek, eritilmek istenen kitlelerin yıkıcı değişim isteği ve bunun sonucunda ortaya çıkabilecek hareket, yani Devrimdir!

Çünkü AKP’ye muhalefet üzerinden Türkiyeli parababalarının ve büyük tekelci patronların iktidarda görmek istedikleri uluslararası soyguncu IMF’nin ve TÜSİAD’ın ağır sömürü ve zulüm programıdır. Daha şimdiden işçinin kıdem tazminatlarına nasıl el koyarız diye tartışıyorlar.

Ne, popülist, sahte ve riyakâr söylemlerle halkı arkasına almaya çalışanlar ne de sandıkla her şeyin değişebileceği yalanına dört elle sarılıp CHP’nin arkasında sıralananlar doğruyu söylemiyorlar. Bunu anlamak için kendi kayıkçı dövüşlerinde ortalığa savurdukları ucuz söylemlere değil, halkların can alıcı sorunlarında ne söylediklerine, bir şey söyleyip söylemediklerine bakmamız gerekiyor. Bu çok konuşan sahtekârlar;

Onlarca işyerinde fabrikalarda, işletmelerde, belediyelerde işçi ve emekçilerin sürdürdüğü irili ufaklı grev ve eylemler hakkında ne söylüyorlar?

Asgari ücret hakkında ne söylüyorlar?

Sağlık ve işsizlik sigortası hakkında ne söylüyorlar?

Hakkını aramak için sokağa çıkanlara ne söylüyorlar?

Kendi müsamerelerinde ciyak ciyak bağırırken Kürdistan’da gasp edilen belediyeler için ne söylüyorlar?

Artık aleni hale gelen sokağa taşan işkenceler için, Halfeti için ne söylüyorlar?

Örnekler, onlarla, yüzlerle, binlerle çoğaltılabilir ama bu kadarı bile bütün vaat ve söylemlerinin bir kandırmacadan ibaret olduğunu göstermeye yeter.

İktidarı ve muhalefeti ile bütün burjuva güçlerin şu an tüm güçleriyle yaptıkları şey ezilenleri sokaktan, gerçek alternatifin yaratılacağı yerden uzak tutmaya çalışmaktır. O mu bunun oyunu çaldı, diğeri mi bu sefer çalamadı tartışmalarının ardında gizlenen şey, başka ve esas hırsızlık çabasıdır. Artık bayatlamış bu seçim temsilleriyle esas çalınmak elimizden alınmak istenen, halklarımızın önündeki tek köklü değişim seçeneği olan Devrimdir.

Halklarımızın gerçek alternatifinin yeşereceği, ufkunda gerçek değişimi, devrimi gösteren yer, sokaktır. Unutulmamalıdır ki devrimci kitle eylemleri, içinde bulunduğumuz süreçte başka zamanlarda olmadığı kadar büyük sonuçlar doğurabilir.

Görevimiz sokaktaki her hareketlilikte kendi sonlarına dair kâbuslar görenlerin, kâbuslarını gerçeğe çevirmektir.

Görevimiz, emekçi kitleleri sokaktan çekmeyi amaçlayan tüm girişimlere karşı koymaktır.

Sokağa, sokağın ufkundaki devrim hedefine hazırlanmalıyız. Bizi bu çürümüş düzenden, bu baskı zulüm ve katliam sisteminden kurtaracak yegâne yol budur.

Aradığımız değişim sandıkta değil devrimdedir.

SANDIKLA GİTMEYECEKLER! TEK YOL DEVRİM!

DKP/BÖG – TKEP/L