(Mar 24, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 25, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 23, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 22, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Eki 09, 2023) Açıklamalar Read more...   |   

Makale Dizini

Proletarya Partisi İşçi Sınıfı Hareketi İle Sosyalizmin Birleşmesidir

Bolşevik Parti tarihini incelerken başvurduğumuz kaynak kitap, Stalin’in tüm eserler cilt 15’te yer alan Bolşevik Parti tarihidir. Bu kitabın daha girişinde şöyle yazar:

SBKP(B), devrim öncesi Rusya’nın işçi sınıfı hareketi temeli üzerinde, işçi sınıfı hareketi ile bağ kurmuş olan ve onun içine sosyalist bilinç taşıyan Marksist çevre ve gruplardan doğup gelişti. SBKP(B)’nin yol göstericisi daima Marksizm-Leninizmin devrimci öğretileri olmuştur. Onun önerileri, emperyalizm, emperyalist savaşlar ve proleter devrimler çağının yeni koşullarında, Marx ve Engelsin öğretilerini daha da geliştirdiler, yeni bir düzeye yükselttiler”(Bolşevik Parti Tarihi sf13)

Bu paragrafta öncelikli olarak SBKP’nin, işçi sınıfı hareketi ile bağ kurmuş olan çevrelerden doğduğuna dair tespiti ele almak gerekiyor.

İşçi sınıfıyla bağ kurmayan bir bolşevik-komünist partiden söz edilemez. Nedeni açıktır: Komünist-boşevik parti, işçi sınıfının partisidir. Bir partinin hem kendini işçi sınıfının partisi olduğunu söylemesi hem de onunla bağ kurmaması mümkün olabilir mi? Elbette ki hayır. Dolayısıyla işçi sınıfıyla bağ kurmayan, sınıf içinden parti üyeleri, kadroları ve yöneticileri çıkarmayan ve bu bağı giderek geliştirerek işçi sınıfı hareketini etkilemeyi ve yönlendirmeyi hedeflemeyen; ve tüm bunları bir varlık nedeni olarak görmeyen komünist parti düşünülemez.

Komünist partinin sınıfla olan ilişkisi elbette ki diyalektik bir süreç olarak ele alınır. Toplumsal devrim sürecindeki tüm gelişmeler bu ilişkinin durumunu, gelişim yönünü ve ivmesini etkileyecektir. Burada önemli olan, var olan andaki durum değildir. Öyle zamanlar olur ki komünist partinin işçi sınıfıyla tüm bağları da kopabilir. Asıl önemli olan, komünist partinin bu gerekliliği yerine getirmek için ortaya koyduğu çalışmanın niteliği yani planlı ve bilinçli olup olmadığıdır. Dikkat edilsin, bu yönde bir çalışmanın olmasından bahsetmiyoruz sadece. Bu çalışmanın planlı ve bilinçli olup olmadığıdır önemli olan. Bir komünist parti için trajedi olacak olan, sınıfla bağ kurmaya(veya geliştirmeye) yönelik planlı ve bilinçli çalışmanın ortadan kalkmasıdır. Bu trajedi olur, çünkü böylesi bir durumun sonucu komünist partinin ölümüdür. Uluslararası komünist hareket her zaman buna, sınıfla bağları geliştirmeye yönelik planlı ve bilinçli bir çaba olup olmadığına önem vermiştir. Örneğin Çin devrimi sürecinde ÇKP bir dönem köylülük içinde ki çalışmasını işçi sınıfı içindeki çalışmasına oranla çok daha arttırır ve köylülüğü temel alan bir yönelim belirlemeye başlar. Nüfusunun çoğunluğu köylülükten oluşan bir ülke için kimilerinin normal görebileceği ve güncel çıkarlar açısından da doğru bulabileceği bu durum, komünist enternasyonal tarafından normal karşılanmaz. Ve hemen ÇKP işçi sınıfı içindeki çalışmalarını yoğunlaştırması için uyarılır. Komünist enternasyonalin uyarısı, ÇKP’nin köylülük içindeki çalışmasını yanlış bulmasından dolayı değil, ÇKP’nin bir komünist parti olarak işçi sınıfına yönelik planlı ve bilinçli olarak yürütmesi gereken ve işçi sınıfını temel alan çalışmayı tavsatmasından; şu veya bu nedenle ağırlıklı olarak köylülüğe yönelmiş olmasındandır.

Evet, bir komünist parti sınıfa yönelik planlı ve ısrarlı çalışmanın kendinin temel görevi olduğunu ve bunun eninde sonunda sonuç vereceğini hiçbir zaman unutmamalıdır.

Partimiz de Malatya, Adıyaman, Antep bölgesinde doğmuş bir komünist hareket olmasına karşın; yani sanayinin dolayısıyla da proletaryanın gelişmişlik düzeyinin zayıf olduğu ve asıl olarak da tarım proletaryasının ve yoksul köylülüğün olduğu topraklarda doğmuş olmasına karşın hızla metropollere yani sanayi proletaryasının yoğun bulunduğu yerlere yönelip buralarda 14 da işçi sınıfının yoğun bulunduğu yerleşim yerlerini seçerek çalışmaya başlamıştır. Böyle yaparak Komünist enternasyonalin ortaya koyduğu bakış açısıyla paralel bir düşünme ve davranış içinde olur. Bunun, uluslararası komünist yayınların dilimize çevrilmediği yıllarda thko/mb kadrolarının kendi bilinçleriyle gerçekleştirdiği unutulmamalıdır.

Bu atılan ilk adımı takiben sınıf içindeki genç işçilerin bir toplumsal devrimdeki önemi görülmüş ve derhal onların örgütlenmesine girişilmiştir. Bu amaçla Genç Emekçiler Birliği oluşturulmuştur.

Yine aynı şekilde, proletaryanın büyük bir kısmının istihdam edildiği küçük tekstil atölyelerindeki örgütsel dağınıklık, yoğun sömürü ve bunların sonucu biriken öfke görülmüş; bu devrimci dinamiği devrime ve komünist partiye kanalize edebilmek için İPLİK-İŞ örgütlenmesi gerçekleştirilmiştir.

Yine 70’li yıllar boyunca proletarya içinde işçi komiteleri şeklinde örgütlenilmiş, çeşitli sendikalarda etkinlik kurulmuştur. 12 Eylül yıllarında dahi proletarya ile olan bağlar koparılmamış, parti yayınları tüm zorluklara rağmen işçi sınıfına ulaştırılmaya devam edilmiş, proletaryanın mücadelesinin örgütlenmesinde etkinlik gösterilmiş, sendikaların 12 eylül sonrası yeniden örgütlenmesinde yine en önde olunmuştur.

90’lı yılların hemen başında bir dönüm noktası niteliğinde olan Zonguldak maden işçilerinin eyleminin içinde olunması ve özelliklede bu eyleme “sosyalizm kazanacak” pankartı ile katılınması; ardından yine sınıf hareketinde bir başka önemli köşe taşı olan İzmir belediye işçilerinin “Ölüm Yürüyüşü” olarak adlandırdıkları eyleminin, tekel işçilerinin mücadelesinin örgütleyicisi ve yönlendiricisi olunması yine Paşabahçe Beykoz işçilerinin büyük eyleminin içinde her yönüyle olunması gibi daha bir çok örnek sıralayabiliriz.

Öte yandan, 90’lı yılların hemen başında yükselmeye başlayan emekçi hareketi içindede parti aynı dinamizmle yerini almış, bu hareketin çeşitli alanlarında önder güçlerden biri olmuş; emekçi hareketi ile bağ kurma ve bağlarını geliştirme çabasında olmuştur.

Parti tarihinden bu tarihsel gelişim daha detaylı olarak okunabilir. Tüm bunlar bir yandan Leninist Partinin 70’li yıllardan buyana sınıfı temel alan, planlı ve ısrarlı örgütlenme anlayışına sahip olduğunu gösterirken öte yandan sınıfa yönelik planlı ve ısrarlı çalışmanın nasıl olması gerektiği konusunda büyük bir deneyime sahip olduğumuzu da ortaya koyar. Bu deneyim bir yanıyla uluslararası komünist hareketin birikiminden elde edilmişken bir yanıyla da uluslararası komünist hareketin deneyimine katkı sunan bizzat kendi pratiğimizden elde edilmiştir.

Sıraladığımız örneklerde ve daha başkalarında farklı farklı yöntemler kullanılmıştır. Kimisinde dışarıdan eylem halinde olan işçilerin yanına pankartlarla, bildirilerle gidilerek; kimisinde mahalle çalışmalarından yakalanan ilişkiler aracılıyla fabrikalardaki işçilerle bağ kurarak; bazılarında fabrikadan yakalanan bir ilişki ile sabırla yürütülen ilgilenme sonucu fabrikanın içinde yaratılmış örgütlenmeler yoluyla; bazılarında sendikada çalışma yürüten bir yoldaşın aynı iş kolunda veya başka iş kolundaki sendikalı işçilerle kurduğu ilişkiler sayesinde; bazen çalışma yürütmek istenilen iş koluna bilinçli olarak yoldaşlarımızın, yakın çevremizin yerleştirilmesi yoluyla, kimi zaman sınıfın yoğunlaştığı işçi havzalarında çalışmak üzere yoldaşların gönderilmesiyle ve bunlara eklenebilecek bir çok yolla sağlanmıştır.

Tüm bu yöntemlerde ve eklenebilecek daha başka yöntemlerdeki ortak yan ise; hiçbir fırsatın küçümsenmemiş, hiçbir olanağın geri tepilmemiş, hiçbir ilişkinin savsaklanmamış olması ve hatta öncelikli olarak ele alınmış olmasıdır. İğneyle kuyu kazar gibi emekle, ısrarla, başarıya olan sonsuz inançla çalışılmış tır. Sınıfla olan bağlarımızı zayıflatacak her şey (bir ilişkiyi geliştirmek yönündeki ihmal bile) partiye yönelik işlenebilecek en büyük suç olarak görülmüştür.

Bu sabrın, bu emeğin, bu ısrarın, bu inancın kaynağı ise; bir komünist partinin işçi sınıfıyla bağ kurmasının, geliştirmesin onun var olma nedeni olduğunu bilmektir. Sözümüzü böyle bitirirsek ciddi bir yanlışa düşeriz. Komünist partinin varlık nedeni sadece sınıfla bağ kurmak değildir. Komünist partinin sınıfa yönelik çalışması onunla sadece bağ kurmak ve geliştirmek için olamaz. Sözümüzü tamamlamak için incelediğimiz cümlenin devamına bakmak gerekir. Stalin cümlesine şöyle devam ediyor; “...ve onun içine sosyaslist bilinci taşıyan çevrelerden doğmuş ve gelişmiştir.”

Bu tamamlama çok önemlidir. Sınıfla bağ başka ne için kurulacak ki diye soruyor olabilirsiniz. Ama biliyoruz ki, işçi sınıfı içinde çalışmayı temel alan fakat bunu sendikalist-ekonomist anlayışla yapanlar vardır.

Sınıfa sosyalist bilinç taşımak ise en kısa anlatımla; kendisi için sınıf olması gerektiğini, burjuvaziyle arasında uzlaşmaz çelişkinin var olduğunu dolaysıyla burjuvaziyi yok etmesi gerektiğini, sosyalist toplumun kurup oradan da komünist toplumu yaratması gerektiğini ve bunları ancak ve ancak bir toplumsal devrim yoluyla kendi iktidarını kurması durumunda yapabileceğini anlatmaktır. Yani marksist-leninist dünya görüşünü taşımaktır. Bu bakış açısı dışında sınıfla kurulacak bağ, reformist bir öz taşır ve proletaryanın burjuvaziye karşı savaş aracı olan proletarya partisini reformistleştirir. Bu ise nihayetinde, proletaryayı amacına biraz daha uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. “Lenin Ne Yapmalı’da, Marksist partinin, işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleşmesi olduğunu söyleyen temel Marksist tezi parlak bir şekilde gerekçelendirmiştir”(51) Bunun içindir ki, Ne Yapmalı, bir proletarya devrimcisinin okuması hatta belli aralıklarla tekrar tekrar okuması gereken kitapların en başında gelir.

Parti, işçi sınıfının öncüsünün işçi sınıfının milyonluk kitleleriyle bağının cisimleşmesidir. Parti ne kadar iyi bir öncü olursa olsun, ne kadar iyi örgütlenirse örgütlensin, Partisiz kitlelerle bağ kurmaksızın, bu bağları artırmaksızın, pekiştirmeksizin yaşayamaz ve gelişemez. Kendini kendi kabuğu içine hapseden, kendini kitlelerden tecrit eden ve kendi sınıfıyla bağlarını yitiren ya da gevşeten bir parti, kitlelerin güven ve desteğini kaybetmeye ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak çökmeye mahkumdur. Parti, gücü-kuvveti yerinde bir yaşam sürdürmek ve gelişmek için, kitlelerle bağlarını artırmalı ve kendi sınıfının milyonluk kitlelerinin güvenini kazanmalıdır.

Proletarya partisinin kendi sınıfıyla bağının durumu, soyut bir olgu değildir. Bu çeşitli biçimlerde ölçülebilir ve denetlenebilir. Yukarıda söylediğimiz, sınıf içinden parti üyeleri, kadroları ve yöneticilerinin ne kadar çıkarıldığı durumu anlamada en önemli göstergedir. Bolşevik parti tarihinden aktaralım:

1907 Mayıs’ında Londra’da V. Parti Kongresi toplandı. Bu Parti Kongresi sırasında RSDİP’nin (ulusal sosyal-demokrat örgütlerle birlikte) 150 000’e yakın üyesi vardı. Kongrede toplam 336 delege hazır bulundu. Bunlardan 105’i Bolşevik, 97’si Menşevikti. Geri kalan delegeler, önceki Parti Kongresi’nin RSDİP’ne aldığı ulusal sosyal-demokrat örgütleri (-Polonyalı ve Letonyalı Sosyal-Demokratları ve Bund’u) temsil ediyordu.

Stalin yoldaş, 1907 yılında çıkan “Bir Delegenin Notları” makalesinde, Parti Kongresinin bileşimi üzerine veriler ortaya koydu. Ortaya çıktı ki, Bolşevik delegeler esas olarak büyük sanayi bölgelerinden (Petersburg, Moskova, Urallar, Ivanovo-Voznessensk ve diğerleri) Parti Kongresine gönderilmişlerdi. Menşevikler ise Parti Kongresine, küçük üretimin hakim olduğu, zanaatkar işçilerin, yarı-proleterlerin ağır bastığı yerlerden, aynı şekilde, bazı saf kırlık bölgelerden geliyorlardı.”

Peki, böyle olması bir tesadüf müdür yoksa Bolşeviklerin bilinçli ve planlı çalışmasının bir ürünümüdür? Yine Bolşevik parti tarihinden bir başka örnek:

Pravda”nın çok sayıda işçi muhabiri vardı. Sadece bir yıl içinde, 11,000’in üstünde işçi mektubu yayınladı. İşçiler her siyasi olaya, zafere veya yenilgiye, “Pravda”ya mektup, selam, protesto vb. yollayarak tepki gösteriyorlardı.”

Yine Bolşevik parti tarihinden bir başka örnek: “İşçi sınıfının devrimci kitle partisini yeniden tesis etmek için Tasfiyecilere karşı iki buçuk yıl süren inatlı mücadeleden sonra 1914 yazında Bolşevikler, Rusya’nın siyasi bakımdan aktif işçilerinin beşte dördünün Bolşevik Partiyi, “Pravda” taktiğini izlemesini sağladılar. Örneğin, 1914 yılında işçi gazeteleri için para toplayan toplam 7,000 işçi grubundan 5,6O0’ünün Bolşevik basın, ve sadece 1,400’ünün Menşevik basın için para toplaması bunu gösteriyordu. Buna karşılık, Menşeviklerin liberal burjuvazi ve burjuva aydınlar arasında birçok “zengin dostları” vardı ve bu dostlar Menşevik gazetesinin devam ettirilebilmesi için gerekli miktarın yarısından fazlasını veriyorlardı.”

Aynı soruyu tekrarlayalım: Böyle olması bir tesadüf müdür yoksa Bolşeviklerin bilinçli ve planlı çalışmasının bir ürünümüdür? Hiçbir Leninist, marksist partinin işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleşmesi olduğunu aklından çıkarmamalı ve bunu sağlamaya yönelik bilinçli ve planlı çalışmanın hiçbir nedenle tavsatılmaması gereken başlıca görevi olduğunu unutmamalıdır. Proletarya partisinin tüm organlarının, üyelerinin bu amaca yönelik planlı ve bilinçli bir çalışması mutlaka olmalıdır. Ve bu düzenli olarak denetlenmelidir.

Login Form