(Mar 24, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 25, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 23, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 22, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Eki 09, 2023) Açıklamalar Read more...   |   

Makale Dizini

Proletarya Partisi Sıkı Birlige Dayanır

Proletarya partisinin, komünistler ve proletarya için sınıf hareketi ile sosyalizmi buluşturacak ve bu sayede proleter devrimi örgütleyerek sınıfsız ve sömürüsüz bir geleceğin yolunu açacak bir araç olduğuna belirttik. Tam da bu noktada, bu aracın hangi niteliklere sahip olması gerektiği önem kazanıyor. Bir amaca, bu amacı gerçekleştirme isteğine sahip olmak tek başına yeterli değildir. İster bir birey isterse bir parti olsun, kendini, amacına (ki bu amaç alabildiğince doğru, bilimsel olsun fark etmez) ulaşmasını sağlayacak niteliklerle donatmıyorsa; kendisi ve amacı arasında oluşan derin bir uçurumla ve bu uçurumun yarattığı acılarla baş başa kalır.

İşte Lenin. Amaca ulaşmak için bir partiye ihtiyacı olduğunu 17 yaşında görmüş ve onun yaratılabilmesi için yapılabilecek her şeyi yapmıştır. Amacı kendisini, komünistleri ve proletaryayı bir parti sayesinde daha donanımlı hale getirebilmektir. Önce “Mücadele birliği”ni örgütlediğinde sonrada 1898 de RSDİP’in 1. kongresini gerçekleştiğinde görmüştür ki, kendine parti diyen bir oluşumun yaratılması ve hatta bunun kongresini bile gerçekleştirmiş olması, bir komünist partinin yaratılmasına yetmiyor. Onun da doğru temeller üzerine inşa edilmesi, amacı gerçekleştirecek niteliklerle donatılmış olması gerekiyor. Dolayısıyla ne olursa olsun yeter ki bir parti olsun demeyip onun doğru temeller üzerine inşasını sağlamak içinde büyük bir çaba içine giriyor. 1887 de 17 yaşındayken önüne koyduğu bu hedefi, esas olarak 1910 yılından sonra ayrı bir parti kurulmasıyla gerçekleştirebiliyor. Yaklaşık 23 yıl boyunca Lenin, Bolşevik partiyi yaratmaya çalışmış oluyor. Başka bir şekilde söylersek, Bolşevik parti 23 yıllık birikimle donanmış bir parti oluyor.

Peki hangi niteliklerle donanmış olması gerekiyor? En temel olanı, Stalin’in RSDİP’in 1. kongresine ilişkin değerlendirmesini aktararak belirtelim.

Kongre, kararlarında ve “Manifesto”da, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin kuruluşunu ilan ediyordu.

RSDİP I. Kongresi’nin önemi, büyük devrimci propagandist rol oynayan bu resmi edimde yatmaktadır. Ama I. Kongre yapılmış olmasına rağmen, Rusya’da Marksist SosyalDemokrat Parti gerçekte henüz yaratılmamıştı. Kongre, tek tek Marksist çevre ve örgütleri birleştirmeyi ve örgütsel olarak birbirine bağlamayı başaramamıştı. Yerel örgütlerin çalışmalarında henüz monolitik bir çizgi yoktu, bir Parti Programı, bir Parti Tüzüğü yoktu, bir merkezden yönetim yoktu.”(34)

RSDİP in ilk kongresi 1898’de toplanır. Kongreye sadece 4 ilde örgütlenmiş mücadelede birliklerinden katılımcılar gelir. Kongrede hazır bulunan delege sayısı 9 dur. Lenin sürgünde olduğu için katılamaz. Bolşeviklerin gözünde, sadece 4 ilden katılım olması üstüne üstük bu 4 ilden sağlanan katılımında 9 kişiyle sınırlı kalması veya Lenin’in hazır bulunamaması gibi hiçbir sorun, RSDİP in bir Marksist parti olması için engel teşkil etmemektedir. Sorun kongreye rağmen bir parti programı, bir parti tüzüğü ve bu tüzüğe dayanarak parti programı doğrultusunda politikalar üreterek partilileri, parti örgütlerini ahenkli biçimde yönetmeyi başaracak bir merkezi yönetimin oluşturulamamasıdır. Dikkat edilsin. Bu kongrede bir MK seçilir ama eğer bir program ve tüzük yok ise ortada, seçilen mk’nın örgütleri aynı hedef doğrultusunda ve üzerinde anlaşılmış bir biçimde yönetmesi de söz konusu olamaz. İşte bunlardan dolayı Bolşevikler, bu kongreyi değerlendirirken, 1. kongrenin gerçek anlamda bir parti yaratmadığını söylerler.

Daha mücadeleye atıldığı 17 yaşından itibaren amacı tüm Rusya’yı kapsayacak bir parti yaratmak olan Lenin için, Marksist bir partinin en temel niteliğinin ne olduğu anlaşılıyor buradan: Program-tüzük birliği ve bunlara dayanan merkezi bir yönetim. Leninistler için bu niteliklerle donanmamış bir Marksist partiden söz edilemez.

Program, tüzük birliğinin ve bunlara dayanan bir merkezi yönetimin, neden olmazsa olmaz olduğuna, neden proleter devrim mücadelesinde hayati önemde olduğuna, yine Rusya’da 1. RSDİP kongresi sonrası yaşananlara bakarak görebiliriz.

Bundan dolayı (program, tüzük birliğinin ve bunlara dayalı merkezi yönetimin olmaması) ve daha bir sürü neden yüzünden, yerel örgütlerdeki ideolojik kafa karışıklığı gittikçe arttı, ve bu “Ekonomizm”in işçi sınıfı hareketi içindeki bu oportünist akımın güçlenmesi için elverişli koşullar yarattı.”(sf 34)diyor Stalin. Evet, bir programa-tüzüğe ve bunları hayata geçiren merkezi yönetime sahip bulunmayan bir parti, birlik ve hatta böylesi bir işleyişe tabi olmayan kişilerde kafa karışıklığının giderek artması ve en nihayetinde burjuvazinin saflarına savrulmaları kaçınılmaz oluyor.

Bolşevikler için bu üç olgu sıkı sıkıya bir birine bağlıdır. Çünkü pratikte görülmüştür ki, komünizm mücadelesinde sadece birinin yokluğu bile diğerlerini etkilemekte, onları da bozucu sonuçlar yaratmakta ve bir bütün olarak komünizm mücadelesinden kopulmasına neden olmaktadır. Bu nedenle gerek Lenin gerekse diğer Bolşevik önderlerin komünist partiye değindikleri yerlerde, bu üç olguya dikkat çektiklerine tanık oluruz sık sık.

Bu belirlemenin daha da özüne bakarsak, Lenin’in ve Bolşeviklerin, proletaryanın sınıfsız-sömürüsüz bir dünya amacına ulaşmasını sağlayacak sıkı bir birlik yaratmayı zorunlu gördüklerini söyleyebiliriz. Peki, neden sıkı bir birliğe ihtiyaç var. Stalin Lenin’den aktarıyor; “Önümüzde, bütün gücüyle, üstümüze kurşun ve şarapnel yağdıran, en iyi savaşçılarımızı aramızdan koparıp alan düşmanın kalesi durmaktadır. Bu kaleyi ele geçirmeliyiz, ve eğer uyanan proletaryanın bütün güçleri ile Rus devrimcilerinin bütün güçlerini, Rusya’da canlı ve dürüst olan her şeyi cezbedecek bir partide birleştirirsek, bu kaleyi ele geçiririz... mücadeleye kendiliğinden katılan kitle ne kadar genişse ... böyle bir örgütün gerekliliği o kadar acildir ve bu örgüt o kadar sıkı olmalıdır.”

Stalin bu cümlelerini okurken insanın aklında, tüm askeri tecizatlarını kuşanmış kıyasıya çarpışan iki ordu canlanıyor. Oysa betimlenen şey, proletarya ile burjuvazi arasındaki iktidar mücadelesi. Öyleyse sadece bir benzetme mi yapılıyor? Kesinlikle hayır. Stalin bir benzetme yapmıyor. Proletarya ile burjuvazi arasındaki iktidar mücadelesini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Şöyle bir düşündüğümüzde, yaşananın, sık sık tamda betimlenen biçimde gerçekleşen bir savaş olduğuna dair yığınla örneği hepimiz sıralayabiliriz. Evet, proletarya ile burjuvazi arasındaki iktidar mücadelesinin özü, bir savaştır. Hemde öyle bir savaştır ki, proletarya için bir ateşkesle, bir barış anlaşmasıyla sonuçlanamayacak bir savaş. Ölüm kalım savaşı. —Yani yazımızın en başında söylediğimiz şeye geri dönmüş oluyoruz. Proleter devrim tarihin en köklü devrimi, dolayısıyla en zorlu devrimidir ve bu devrimde en şiddetli savaş, iktidarı ele geçirmede yaşanır. Proletaryanın iktidarı ele geçirme aracı ise partidir ve araç amaca uygun olmalıdır– Bu gerçeklikten dolayı “Lenin, Parti’yi, üyeleri kendi kendini Partili sayamayacak olan, bilakis ancak Parti örgütlerinden biri tarafından Partiye alınabilecek ve dolayısıyla Parti disiplinine boyun eğecek olan örgütlü bir müfreze olarak görüyordu”.(55) der Stalin. Yine bu gerçeklikten dolayı, tüm komünist partiler gibi Leninist partide kendini, uluslararası proletaryanın K.Kürdistan ve Türkiye’deki müfrezesi olarak tanımlar. —“Müfreze” kavramı tesadüfü olarak kullanılmamıştır. Kelime gerçek anlamıyla, partinin bir savaş yürüttüğünün tespiti olarak, Lenin’in kullandığı anlamda kullanılmıştır.— Bir müfrezenin de en önemli niteliği, hiç kuşkusuz ki Lenin’in belirttiği gibi sıkı bir birliğe sahip olmasıdır.

Düşmanın kurşun ve şarapnellerinin altında bulunan bir orduyu düşünün. Her an sağınızda solunuzda yer alan bir savaşçının öldüğü, yaralandığı bir durumu. Bu koşullarda bulunan bir müfrezenin savaşabilmesi için olmazsa olmaz ilk koşul: müfrezedeki askerlerin birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş olması yani müfrezenin sıkı birliği değil midir? Peki yaşadığı tüm acılara, korkulara, özlemlere, yetmezliklere rağmen her bir askeri orda ne tutabilir? Nazım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları adlı destansı şiirinde bize anlattığı panfilovcuları bir arada tutan ne olmuştur? Ordunun dağılıp gitmesini ne önleyebilir? Ordunun ihtiyaç duyduğu yeni güçlerin saflara katılmasını ne sağlayabilir? Yani ihtiyaç duyulan sıkı birlik, nasıl sağlanabilir?

Savaşın amacında tam bir birlik, haklar ve sorumluluklar yani işleyiş konusunda tam bir anlayış birliği ve savaşı yöneten güçlü bir merkezi karargahın olması... Bu üç temel olguyla bir birine sıkı sıkıya kaynaşmış ordular düşmanın savaşma azmini kırıp dağıtarak; kararsız unsurların ise partiye olan güvenini artırıp saflara katılmalarını sağlayarak Vietnam’da, Kore’de yada 2. Dünya savaşında olduğu gibi kendinden kat be kat güçlü orduları yener. Böylesi sıkı bir birliğe sahip bulunmayan her ordu ise, yenilmeye mahkumdur.

Lenin ve Bolşeviklerin “kime parti üyesi denir” sorusu üzerine yürüttükleri o tarihsel tartışmada da düşüncelerinin temelini oluşturan, sıkı bir parti birliği yaratma zorunluluğu olmuştur.

Lenin’..., Parti Programını kabul eden, Partiyi maddi yönden destekleyen ve onun örgütlerinden birine mensup olan herkesin Parti üyesi olabileceğini söylüyordu. Martov ise, Parti Programının kabul edilmesinin ve maddi desteğin Parti üyeliği için mutlaka gerekli olduğunu kabul ederken, Parti örgütlerinden birine katılmayı şart olarak görmüyor, bir Parti üyesinin mutlaka Parti örgütlerinden birine üye olması gerekmediği görüşünü savunuyordu.(55)

Dikkat edilirse tartışma, parti üyesi parti örgütlerinden birine üye olmalı mıdır olmamalımıdır üzerinedir. Bolşevikler olmalı ve bunu savunmamak katıksız bir oportünizmdir derken, karşısında bulunanlar hayır demektedir. Bu tartışmada yine, komünizme sempati duyan her devrimcinin ilk öğrendiği şeylerden ama üzerine sık sık düşünmediği bilgilerdendir. Lenin’in Bir Adım İleri İki Adım Geri kitabında açımladığı ve daha sonra Bolşevik Parti’nin örgütsel temelleri haline gelen temel örgütsel tezlerini özetlerken Stalin, 2. madde de şunları söyler:

Parti, işçi sınıfının sadece öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi değil, tüm üyeleri için bağlayıcı olan disipliniyle işçi sınıfının aynı zamanda da örgütlü müfrezesidir. Bu yüzden Parti üyeleri Parti’nin örgütlerinden birinin mutlaka üyesi olmak zorundadır. Eğer Parti, sınıfın örgütlü bir müfrezesi, bir örgütlenme sistemi değil de, kendi kendilerini Parti üyesi ilan eden, ama Partinin örgütlerinden hiçbirine üye olmayan, bu yüzden de örgütlü olmayan, dolayısıyla Parti kararlarına uyma yükümlülüğü olmayan insanların basit bir toplamı olsaydı, Parti’nin hiçbir zaman yekpare bir iradesi olmaz, hiçbir zaman üyelerinin eylem birliğini gerçekleştiremez ve bundan dolayı da, işçi sınıfının mücadelesini yönetmek imkanına sahip olmazdı. Parti ancak, tüm üyeleri, irade birliği, eylem birliği ve disiplin birliği ile birbirine kaynaklanmış olan yekpare bir ortak müfrezede örgütlenmişse, işçi sınıfının pratik mücadelesine önderlik edebilir ve onu bir hedefe yöneltebilir.(60)

Çok açık olarak görüldüğü gibi, Bolşeviklerin bu konuya yaklaşımına yön veren temel bakış; birbirine kaynaşmış yani sıkı birlik içinde olan bir örgütlenme, parti yaratma zorunluluğudur.

Bolşeviklerin sıkı bir birlik yaratmanın zorunluluğunu kavramış olmalarının, birçok konuya yaklaşımlarını şekillendirdiğine bir başka alandan daha örnek verelim. Yayın.

Yayının Sovyet devrimindeki rolü hepimiz tarafından bilinir. Sovyet devrimini anlatan film ve belgeselleri seyredenlerin akıllarında kalan en çarpıcı sahnelerden biridir balya balya bildiri ve gazetelerin elden ele dağıtımı. Kimi tarihçiler Sovyet devrimi her yeri işgal eden Bolşevik bildirilerin eseridir derken de Bolşevik yazının devrimdeki rolüne vurgu yapmak istemişlerdir. Tüm bunları biliyoruz. Komünist yazının başta proletarya olmak üzere kitleleri aydınlatmak, onlara bilinç taşımak rolü üstlendiği; bir ajitasyon ve propaganda aracı olduğu hiç kuşkuya yer kalmayacak denli bilinçlerimize yerleşmiş durumda. Ama yayının rolü sadece bu kadar mı? Stalin’den aktarıyoruz.

...Lenin, işçi sınıfının siyasi partisinin inşasına, devrimci sosyal-demokrasinin görüşlerinin propaganda ve ajitasyonunu yapacak, tüm-Rusya çapında militan bir siyasi gazetenin yayınlanmasıyla başlanması gerektiğini, böyle bir gazetenin Parti inşasında atılacak ilk adım olması gerektiğini düşünüyordu.... Lenin, böyle bir gazetenin, sadece Parti’yi ideolojik planda kaynaştırmanın bir aracı olmayacağını, aynı zamanda yerel örgütleri bir Parti halinde örgütsel bakımdan birleştirmenin de aracı olacağını düşünüyordu”(46)

Görüldüğü üzere, Bolşeviklerin yayına biçtikleri bir diğer önemli misyonda, partiyi ideolojik planda kaynaşma ve partisiz kitleleri de parti etrafında kaynaştırma rolüdür. Peki, komünist yazının partiyi ideolojik planda kaynaştırma ve parti ile partisiz kitleler arasında sıkı bir birlik yaratma rolü olduğu bilinçlere yerleşmiş midir? Yoksa sadece ajitasyon ve propaganda aracı olarak mı görülüyor? Bunun cevabı başta Marks-Engels, ve Lenin’in eserleriyle Leninist yazının ne kadar incelendiğine bakarak verilebilir. Bunun cevabı, partisiz kitlelerle yayın arasında ne kadar canlı bağ (Pravda’da bir yıl içinde 11bin’in üzerine işçi mektubunun yayınlanması veya 1914 yılında 7bin işçi grubunun Pravda için düzenli para toplaması gibi) kurulduğuna bakılarak verilebilir. Bu yöndeki pratiğin düzeyinin, komünist yazının bu rolünün ne kadar kavrandığını da göstereceğini unutmayalım.

Bolşevikler parti tüzüğünü de aynı yaklaşımla ele almışlardır. Öyle bir parti tüzüğü olmalıdır ki, partinin en sıkı birliğinin oluşturulmasına ve güçlendirilmesine hizmet etsin diye düşünülmüştür. Lenin bunu şöyle ifade eder; “...Parti, saflarının birliğini korumak istiyorsa, o zaman pratiğinde, tüm Parti üyeleri için, gerek önderler gerek sıradan üyeler için aynı şekilde bağlayıcı olan yekpare bir proleter disiplin kurmalıdır.... Bu önkoşul olmadan, Parti’nin bütünlüğü ve parti saflarının birliği sağlanamaz”(64) ve Stalin işleyişi en genel haliyle tarif etmek için ekler; “..bir tek tüzüğe, herkes aynı parti disiplinine ve bir tek yönetici organa sahip olmalıdır. Bu organ, Parti Kongresi, kongreler arasındaki zamanlarda da Parti Merkez Komitesi’dir. Partide azınlık çoğunluğa (azınlığın çoğunluk olma hakkı korunarak bn.), tek tek örgütler merkeze, alt örgütler üst örgütlere tabi olmak zorundadır. Bu önkoşullar olmadan, işçi sınıfının partisi gerçek bir parti olamaz, işçi sınıfını yönetme görevlerini yerine getiremez.”

Tüm bu aktardıklarımızdan sonra yeniden tekrar edelim. Proletarya partisi ideolojik-tüzüksel birlik ve bunları hayata geçirmek üzere oluşturulmuş merkezi yönetime dayanan sıkı örgütlü birlik, bir müfrezedir.

Sıkı birlik içinde olmak tek tipleşmek midir peki? Kesinlikle hayır. Parti tüzüksel işleyinde belirlediği yollarla kendi içinde düşünce zenginliğini sağlar. Bu zenginlik partinin kendi programını, tüzüğünü ve yönetici organlarını değiştirmesini sağlayacak kadar büyüktür. Komünist partilerde düşünce zenginliği partilerin içinde, parti tüzüklerinde gösterilen yollarla gerçekleşir.

Yani partinin sıkı birliğini bozmayacak şekilde gerçekleştirilir. Bu yüzden partinin dolaysıyla partililerin her konuda ajitasyon ve propagandalarının aynı olması; partililerin yine her konuda aynı düşündükleri anlamına gelmez. Farklılıklar düşünce zenginliği olarak görülür parti içinde ve tüzüksel olarak belirtilen yollarla tartışılır. Tüm komünist partilerin tarihi bunun somut örnekleridir. Bu gerçeklik tüm çıplaklığıyla ortada olduğu halde, “sıkı birlik içinde olmak tek tipleşmeyi getirir” demek, büyük bir haksızlık ve bunun da ötesinde burjuvazinin komünist partiye yönelttiği en çirkef saldırıdır.

Anlattığımız tüm olgulardan dolayıdır ki, proletaryanın iktidar savaşında işlenebilecek en büyük suçlardan biri, proletaryanın bu savaştaki tek silahı olan partinin sıkı birliğini ( bu sıkı birliğin dayanağı olan programatik-tüzüksel birliği ve bunları hayata geçirecek politikalar üreten merkezi yönetimi) bozmaya yönelik olanlardır. Bunlar bozgunculuk olarak adlandırılır ve en sert şekilde cezalandırılır. Buna birçok somut örnek verilebilir. Ama en genel olarak bir partili kendi parti komitesi dışında (partisiz kitlelerin içinde, hangi düzeyde olursa olsun bir yöneticinin yönettiği birim veya partililer yanında, bir partilinin başka partililer yanında vb) politik, pratik konularda ki tüm davranış ve konuşmasının partiyi sıkı bir birlik içinde mi yoksa tersi mi gösterdiğine bakılmalıdır. Bu zorunluluğa uygun davranmayanları uyarmak, yetkili birimlere bildirilmek ve sonuç alınıncaya kadar takipçisi olmak her partilinin görevidir. (Parti dışı her türlü unsurdan gelebilecek parti birliğini bozucu yaklaşım ise ayrı bir konudur ve her olayın özgünlüğüne göre hassasiyetle ve ciddiyetle ele alınmalıdır).

Parti bozgunculuğunun en tehlikelisi düşünce üretme adı altında ortaya çıkandır. Parti politikalarını zenginleştirecek düşünce üretimi yada partiyi daha güçlü kılmak için eleştirel düşünce geliştirmek tüm komünist partiler için olmazsa olmazdır. Leninist parti, her partiliyi tüzüksel olarak da bununla görevli kılarak komünist partilerin bu konuya verdiği önemi özel olarak vurgulamıştır. Ama bu öyle bir çizgidir ki, parti birliğini bozacak şekilde yapıldığında parti yıkıcılığı haline dönüşür. Bolşevik parti tarihi bununda çarpıcı örnekleriyle doludur. Bu konuyu ayrıca ele almak gerekir ama çarpıcı bir örneği irdeleyelim.

7 Ekim’de Lenin Finlandiya’dan gizlice Petrograd’a geldi. 10 Ekim 1917’de yapılan Parti Merkez Komitesinin tarihi toplantısında birkaç gün içinde silahlı ayaklanmanın başlatılması kararı alındı. Lenin tarafından hazırlanan, Parti Merkez Komitesinin tarihi kararında şöyle deniliyordu: “Merkez Komitesi, gerek Rus devriminin uluslararası durumu... gerek askeri durum.... ve proletarya partisinin Sovyetlerde çoğunluğu ele geçirmiş olması, (tüm bunların, köylü ayaklanmasıyla ve halkın Partimize olan güveninin artması olgusuyla... bağıntı içinde ve son olarak, ikinci bir Kornilov darbesinin apaçık hazırlanması) bütün bunların, silahlı ayaklanmayı gündeme getirdiğini tespit eder. Bu yüzden Merkez Komitesi, silahlı bir ayaklanmanın kaçınılmaz olduğunu ve tamamen olgunlaştığını saptar ve bütün Parti örgütlerini buna göre hareket etmeye ve bütün pratik meseleleri... bu bakış açısıyla tartışmaya ve karara bağlamaya çağırır.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 6; s. 307.)

Merkez Komitesinin iki üyesi, Kamenev ile Zinovyev, bu tarihi kararın aleyhinde söz aldılar ve oy kullandılar. Menşevikler gibi onlar da bir burjuva parlamenter cumhuriyetin hayalini kuruyor ve işçi sınıfının bir sosyalist devrimi gerçekleştirecek güce sahip olmadığını, iktidarı devralmak için henüz olgunlaşmadığını öne sürerek ona iftiralar yağdırıyorlardı.” Görüldüğü üzere gayet normal bir durum yaşanıyor. Bolşevik parti merkez komitesi, yani Bolşevik parti bir sorunu tartışıyor ve karara bağlıyor. Herkes hemfikir mi? Hayır değil. 2 merkez komitesi üyesi farklı düşüncede. Bu arada tartışılan konunun hayati bir konu olduğu, alınacak yanlış bir kararın devrimin kaderine dolaysıyla binlerce insanın hayatına mal olacağı; bu kararın tüm siyasi sorumluluğunun da Bolşevik partiye, dolaysıyla mk’ya dolaysıylada o konumda bulunan insanlara ait olduğu unutulmamalıdır. Bu kadar önemli konuda düşünce ayrılığı çıkıyor. Bolşevik parti işleyişi açısından bu bir sorun mudur? Hayır. Yukarıda belirttiğimiz gibi her zaman hemfikir olunmayabiliyor. Görüldüğü gibi böylesi önemli konularda bile. Ne Lenin ne de diğer Bolşevikler ortaya çıkan bu fikir ayrılığına takılmıyor, farklı düşünenlere yönelik herhangi bir olumsuz yaklaşımları da olmuyor. Alınan karar doğrultusunda hazırlıklara girişiliyor.

Parti Merkez Komitesinin talimatı üzerine Petrograd Sovyetinde Devrimci Askeri Komite kuruluyor..,” “16 Ekim’de Parti Merkez Komitesinin bir genişletilmiş oturumu yapıldı. Bu toplantıda, ayaklanmayı yönetmek üzere, başında Stalin yoldaşın bulunduğu bir Parti Merkezi seçildi. Bu Parti Merkezi, Petrograd Sovyeti Devrimci Askeri Komitesinin yönetici çekirdeğiydi ve pratikte tüm ayaklanmayı o yönetti. Merkez Komitesi oturumunda... Zinovyev ile Kamenev ayaklanmaya yeniden karşı çıktılar.”

Görüldüğü gibi Ayaklanma kararının alındığı ve her şeyin buna göre hayata geçirilmeye başlandığı günden 6 gün sonraki toplantıda, yani artık tartışmanın bittiği ve pratiğin hakim olması gerektiği bir zamanda, farklı düşünen 2 MK üyesi karşı çıktıklarını yeniden ifade ediyorlar.

Konunun öneminden kaynaklı olarak, farklı düşündüklerini yeniden ifade etmeleri pratik işleyişi aksatmamak şartıyla anlaşılırdır. Öylede oluyor.

18 Ekim’de Menşevik gazetesi “Novaya Jizn”de (Yeni Yaşam), Kamenev ve Zinovyev’in, Bolşeviklerin bir ayaklanma için hazırlık yaptığı, kendilerinin ise bunu bir macera olarak gördükleri şeklinde bir açıklaması çıktı. Böylece Kamenev ve Zinovyev, Merkez Komitesinin ayaklanmaya ilişkin kararını düşmana ifşa ettiler ve birkaç güne kadar girişilecek bir ayaklanmanın planlandığını açığa vurdular.”

İşte bu komünist patide düşünce zenginliği, eleştirel düşünme anlayışı sınırlarının aşılmasıdır. Parti birliğini bozucu bir davranıştır. Aynı düşünceyi parti işleyişine uygun bir şekilde savunmak bir hak iken, düşünce üretiminin, zenginliğinin bir parçası olarak kabul edilirken; partinin düşüncesinden farklı olan bu düşünceyi parti platformunun dışında savunmak bozgunculuktur.

Bu ihanetti. Lenin bu bağıntıda şunları yazdı: “Kamenev ve Zinovyev silahlı ayaklanma konusunda Parti Merkez Komitesinin aldığı kararı Rodzyanko ve Kerenski’ye ifşa etmişlerdir.” Lenin Merkez Komitesi’nde, Zinovyev ve Kamenev’i Partiden ihraç etme sorununu ortaya attı.”

Kimileri Lenin’in bu tepkisini, 2 mk üyesinin gizli bir bilgiyi açıklamasına bağlar. Ve bu yüzden işin özünü kaçırır. Elbette ki bu kadar sert bir tepki vermesinin önemli bir nedeni aynı zamanda gizli bir bilginin açıklanması olabilir. Ama bu kadar gizli bir bilgi olmasaydı da Lenin bu olay karşısında tavır alacaktı. Çünkü bu 2 MK düzeyindeki parti üyesi, kendi örgütsel platformlarında düşüncelerini açıkça ifade etme, tartışma ve MK içindeki üyeleri ikna etme haklarını alabildiklerine kullandıkları halde parti birliğini bozucu davranmışlardır. Dikkat edilsin, sadece parti disiplinine uymama değildir söz konusu olan. Parti birliğini bozucu davranıştır. Bizimkisi bir yorum değildir. Bakın aynı olaya ilişkin olarak başka bir vaka daha vardır.

Petrograd Sovyetinin bir toplantısında bir böbürlenme krizine tutulan Troçki,ayaklanma tarihini, Bolşeviklerin silahlı ayaklanmayı başlatmayı kararlaştırdıkları günü düşmana ifşa etti.”

Bu olayda durum nerdeyse daha vahimdir. Troçki diğer ikisinin yaptığı gibi, bırakın Bolşevikler ayaklanma hazırlığında demeyi bunu kat be kat aşıp ayaklanmanın hangi gün olacağını dahi söylüyor. Yani böbürlenme hastalığı nedeniyle parti disiplinine çiğniyor. Ve bu yüzden ayaklanmanın tarihi değiştirilmek zorunda kalınılıyor. Ama mk içinde troçkiye yönelik bir yaptırım gündeme gelmiyor. Çünkü troçki ayaklanmanın aleyhine, yani parti düşüncesinden farklı bir düşünce açıklamıyor dolaysıyla yaptığı şey partinin sıkı birliğini bozucu davranış olarak görülmüyor. Böbürlenme hastalığının yarattığı bir disiplinsizlik olarak kabul ediliyor.

Düşünce zenginliği, eleştirel düşünme ile parti birliğini bozma arasındaki bu ince fark iyi kavranmalıdır. Düşünce zenginliği içinde olmak ama parti birliğini bozucu en ufak şeylere dahi izin vermemek her leninistin temel yaklaşımı olmalıdır.

Tekrarlayalım, genel olarak bir partili kendi parti komitesi dışında (partisiz kitleler içinde, hangi düzeyde olursa olsun bir yönetici yönettiği birim veya partililer yanında, bir partilinin başka partililer yanında vb) politik, pratik konularda ki tüm davranış ve konuşmasının partiyi sıkı bir birlik içinde mi yoksa tersi mi gösterdiğine azami özeni göstermelidir. Bir partilinin kendi parti komitesi dışında partiden ayrı bir düşünceye sahip olunduğunun izlenimini bile vermesi; parti birliğine indirilmiş bir darbedir. Bu zorunluluğa uygun davranmayanları uyarmak, yetkili birimlere bildirilmek ve sonuç alınıncaya kadar takipçisi olmak her partilinin görevidir.

Login Form