(Mar 24, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 25, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 23, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 22, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Eki 09, 2023) Açıklamalar Read more...   |   

Makale Dizini

IV -Türkiye'nin Ekonomik, Toplumsal, Politik Yapısı Ve Devrimin Zorunluluğu

Emperyalizmin askeri işgaline ve feodalizmin politik egemenliğine karşı verilen ulusal kurtuluş savaşına önderlik eden burjuvazi; zaferle birlikte, iktidarı ele geçirerek, gerici burjuva cumhuriyetini gerçekleştirmiştir. İktidara gelen burjuvazi, emperyalizmin ekonomik varlığına dokunmamış ve onunla ekonomik bağımlılık temelinde ilişkiye geçerken; toprak sahiplerinin feodal toprak tekelini kapitalist ekonominin yapısına alarak, süreç içinde feodalizmi tasfiye etmiş, kendilerine de burjuva devlet egemenlik sisteminde yer vermiştir. Kırsal alanlarda küçük köylülüğün, kentlerde de zanaatkarların sürdürdüğü küçük meta üretimini büyük oranda ortadan kaldıran kapitalist üretim biçimi, süreç içinde tüm alanlarda egemen duruma gelmiştir.

Sanayii ve tarımsal üretim alanında, dağıtım ve ticaret alanında tekel kuran devlet kapitalizmi politikası ile, zayıf olan sermaye, güçlü hale getirilmiş; sermaye egemenliği altında kapitalizmin gelişimi büyük bir hız kazanmıştır.

Tarımda egemen olan sermaye, köylülüğün parçalanmasını ve ayrışmasını gerçekleştirmiş; küçük ve orta köylülüğü yıkıma uğratmış, geriye kalanlarını kapitalizme bağımlı hale getirmiş; küçük ve orta köylülüğü sermayenin politik egemenliği altına almıştır. Tarımsal alanda sürdürüle gelen küçük meta üretimi, aşılmış olan feodal üretim ilişkilerinin kalıntıları durumuna gelmiştir. Tarımda sermaye birikimi, köylü nüfusu sürekli olarak mülksüzleştirerek tarım alanında sayıları her geçen gün artan tarım proletaryasının oluşmasını getirmiştir. Sanayii işçilerinden daha düşük ücret alan tarım işçilerinin sömürülmesi, tarımda sermaye birikiminin ön koşuludur.

Kentlerde küçük zanaatkarları mülksüzleştiren sermaye; kalanları da, kendi ekonomik ve politik baskısı ile yüz yüze bırakmıştır. Kentlerde yaşayan tüm özel küçük mülk sahipleri, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi ile birlikte mülksüzleşmekte, proletaryanın ve işsizlerin sayısı orta sınıf1ardan yeni gelenlerle daha da büyümektedir. Kentli nüfusun sayı olarak önemli bir kesimini oluşturan doktor, mimar, mühendis, teknisyen ve tüm teknik elemanlar da sermaye egemenliğine bağımlı hale getirilirken; ücretli olarak çalışanlar da proletaryaya ya. kınlaştırılarak, kurtuluşları proletaryanın kurtuluşuna bağlanmıştır.

Çocuk ve kadın emeğinin toplumsal üretim alanına çekilmesi ile sayıları sürekli olarak büyüyen işçi sınıfının sömürülmesine dayanan sermaye, giderek daha da güçlenmiş ve merkezileşmiştir.

Sanayi, ticaret ve tarımsal alanda yoğunlaşan ve merkezileşen sermaye, gelişiminin belli bir noktasında tekele dönüştü. Emperyalizme bağımlılık ve işbirlikçilik temelinde gelişen tekelci sermaye, süreç içinde ekonominin tüm alanlarını kendi egemenliği altına aldı. Önemli bir ekonomik potansiyele sahip büyük bir işçi kitlesini barındıran ve sömüren, büyük ve orta sermaye, tamamen tekelci sermayeye bağımlı hale geldi. Kent ve kırlardaki küçük mülk sahipleri, tekelci sermayenin ekonomik egemenliği altında sürekli yok oluşa doğru gidiyorlar. İşçi sınıfının sömürülmesi ve baskı altında tutulması, tekelcilik al, tında daha yoğunlaşmış ve artmıştır. Ekonomik ve politik gücü ellerinde tutan tekeller, daha da güçlenmiş ve gelişmiştir.

Ortalama karla yetinmeyip, en yüksek kar peşinde koşan tekelci sermaye, Kürt ulusu ve ulusal topluluk halklarını sömürerek büyük soygunlarla elde ettiği gelirin bir kısmını bürokrasiye; eğitim, kültür, bilim alanındaki yüksek kesime ve işçi aristokratları durumundaki sendikacılara vererek, kapitalist topluma asalaklık damgasını vurmuş ve onları kendi toplumsal tabanı durumuna getirmiştir.

Türkiye'de kapitalizmin derinleşme ve yaygınlaşmasını hızlandıran uluslararası finans - kapital güçleri, kapitalizmin gelişimine bağlı olarak ekonomik egemenliklerini sağlamlaştırmışlardır. Türkiye'yi ekonomik olarak kendilerine bağımlı hale getiren uluslararası finans - kapital oligarşisi, Türkiye'nin politik yapısı, üzerinde de tam bir egemenlik kurmuştur. İşçi sınıfını, köylüleri ve tüm halkları sömüren ve baskı altında tutan emperyalizmle halklar arasındaki çelişki iyice keskinleşmiştir., Türk burjuvazisinin, işçi sınıfını baskı altında tutmasını sağlayan TC devleti, başından beri gerici ve şoven karakterde olmuştur. Burjuva devlet iktidarı, geçmişten gelme ne kadar gericilik varsa, tümünü kendi yapısına almıştır. Burjuva iktidar, gerici burjuva diktatörlüğü olarak doğmuş ve sürdürülmüştür.

Osmanlı despotizmi ve militarizmine dayanan TC devleti, işçi sınıfının Kürt halkının, ilerici güçlerin ve tüm emekçilerin eylemlerini, ayaklanmalarını ezme ve soykırıma uğratma girişimleriyle biçimlenmiştir.

Ekonomik gücü eline geçiren tekelci sermaye buna bağlı olarak, devlet iktidarını da denetimine ve yönetimine alarak kendi gerici eğilimini, devletin varolan gerici yapısı ile birleştirmiş; devletin gerici - şoven karakterini pekiştirmiş ve güçlendirmiştir. Tekelci devlet kapitalizmi koşullarında gerçekleştirilen 12 Mart Askeri Faşist Diktatörlüğü ile devlet faşist bir biçim almıştır. 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü ile de devletin faşist yapısı, kurumlaştırılmış ve güçlendirilmiştir. İşçi sınıfı, Kürt ulusu, ulusal topluluklar ve tüm halk kitleleri üzerinde, sermaye sınıfının baskı, işkence, soruşturma, tutuklama ve kitle kırımlan, faşist devletin kurumlaşmış değişmeyen politikası olmuştur.

Kapitalizmin dengesiz gelişimi sonucu, kırsal bölgeler ile kentler arasındaki uçurum iyice büyümüş; köylü entelektüel gelişmeden yoksun olurken, kentli insan da fiziki gelişmeden yoksun kalmış ve artan çevre kirliliği ile insan yaşamı sürekli bozulmuştur.

Kürt ulusunun ve tüm ulusal topluluk halklarının baskı altında tutulması, ezilmesi, sömürülmesi, köleleştirilmesi, ulusal sorunun varlığı, kapitalizmin çelişkilerini keskinleştirmiştir. Sermayenin merkezileşmesi ve güçlenmesi temelinde hızlandırılan makinalaşma ve otomasyon, var olan makinaların yetkinliklerinin arttırılması, bilimsel teknik gelişmelerin tarıma uygulanması ile tarımda sağlanan iş gücü tasarrufu sonucu işten çıkartılmalar kesintisiz hale getirilmiş, işsizlik kitlesel ve ileri boyutlara ulaşmıştır.

Türkiye dışındaki çeşitli kapitalist ülkelerde çalışmak zorunda kalan Türkiye ve Kürdistanlı işçiler, bulundukları ülkelerde, kapitalist sınıf ve burjuva devlet tarafından eziliyor ve sömürülüyorlar.

Sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi, ekonomik yapının emperyalizme .bağımlılık ilişkileri içinde kapitalist dünya sistemiyle daha da bütünleşmesi; işçi sınıfının sefaleti, sömürülmesi, baskı altına alınması, ezilmesi, köleleştirilmesi, yarınından emin olmama ve toplumsal eşitsizliğin sürekli büyümesiyle birlikte gelişmektedir.

Üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özet mülkiyeti arasındaki uzlaşmaz çelişkinin keskirınleşmesi, toplumsal çelişkilerle iç içe geçmesi ile tekelci kapitalist düzen kendini yıkıcı çelişkilerle zincirlemiştir.

Tüm bu gelişmeler, proletaryanın hegemonyasında, tekelci sermayenin politik egemenliğine, ulusal baskıya ve emperyalizme bağımlılığa son verecek; tekelci ve büyük kapitalist mülkiyeti ortadan kaldıracak, giderek, tüm özel mülkiyeti ortadan kaldıracak olan toplumsal bir devrimi zorunlu duruma getirmiştir.

Bu devrimi başarmakla görevli olan proletarya, uzun bir geçmişi olan ekonomik mücadele içerisinde birleşmiş, eğitilmiş ve örgütlü duruma gelmiştir. Sınıf mücadelesinin çeşitli aşamalarından geçen proletaryanın sınıfsal kurtuluş bilinci keskinleşmiş, savaş kapasitesi pekişmiştir.

Sınıf savaşının en çetin dönemeçlerinden geçerek sürekli olgunlaşan proletaryanın önderliğindeki toplumsal devrimin zaferi ve aynı şekilde sermaye egemenliğinin yenilgisi kaçınılmazdır.

Login Form