(Ara 03, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Ağu 30, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Mar 24, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 25, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 23, 2023) Açıklamalar Read more...   |   

Evet, “ayaklanma kapıda” ve tam da bu nedenle bütün hazırlıklarımızı, bütün düşünce ve eylemimizi, bütün enerjimizi kapımızı çalan halk ayaklanmasına göre ayarlamamız lazım.

Önce ayaklanmanın neden eli kulağında olduğunu gösteren işaretlere bakalım. Sadece kendi tarihimizin değil, belki de dünya tarihinin en büyük depremlerinden birini yaşadığımızı deprem uzmanlarının kendileri söylüyor. Onların söylemelerine de gerek yok aslında. Her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor.

Bu büyük felaketin yol açtığı insan kaybı yüzbinleri aşıyor. İki yüz binden fazla insanın yaşamını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu büyük acının en basit anlatımı, bir bölge insanının değil tüm Türkiye ve Kürdistan halklarının derin bir acı içinde olduklarıdır. Milyonlarca insan büyük bir acı çekiyor.

İşte bu milyonlarca insan, bir felaket üzerine faşist devletin ve dinci faşist iktidarın düşman yüzünü en çıplak haliyle yakaladılar. Yaşanacak bir felaket anında devletin yardımlarına koşacağını düşünen, devlete ve dinci faşist iktidara bu inançla yaklaşan politik bilinçten yoksun milyonlarca insan, bu inançla yaklaştıkları devletin ve dinci faşist iktidarın kendilerini acılarıyla, yokluklarıyla baş başa bıraktığını derin, acı bir hayal kırıklığıyla gördüler. Binlerce kitaptan öğrenemeyecekleri bir dersi bir kaç gün içinde hafızalarından bir daha çıkmayacak şekilde ezberlediler. Devlet ve devleti yöneten iktidar onları en acılı günlerinde yalnız bırakmışlardı.

Çocuklarının bu yalnız bırakılmışlık yüzünden öldüğünü gördüler. Eşlerinin, oğullarının, anne babalarının bu yalnız bırakılmışlık yüzünden yaşamlarını yitirdiğini büyük bir çaresizlik içinde anladılar.

“Nerede bu devlet” diye sordular. Devletin başındaki adam çıktı, “buradayız ve defter tutuyoruz” diye yanıt verdi. Kendilerine gelir gelmez soracakları hesabın defterini!.. Emekçiler, yoksullar, soğuk ve açlıktan tir tir titreyen çocukları için devlete “yardım edin” diye canhıraş bir şekilde seslenirken, devletin, soracağı hesapların defterini tuttuğunu dehşet içinde gördüler.

Dinci faşist iktidara ve faşist devlete karşı varolan öfke, şimdi, çekilen büyük acılar ve hayal kırıklığı sonucu taşacak noktaya gelmiş durumda. Sabır taşının ilk çatlakları ortaya çıkmaya başladı. Bu haber ve videoların ilkinde Bakan ve Vali'nin; ikincisinde yalnız gelen Vali'nin “neye gülüyorsun sen ya, neye gülüyorsun” öfkeli sözleriyle nasıl protesto edildiğini; esasında bir linçten kıl payı nasıl kurtulduklarını görmek mümkün.

Artık kuşku yok! Sabır taşı çatlıyor, emekçi sınıfların aylarca hatta yıllarca, farkında olmadan ayaklanmak için bekledikleri “genel bahane” iki ülkenin emekçi sınıflarını boydan boya kesecek, etkisi altına alacak biçimde ortaya çıkmış bulunuyor.

Tekelci sermaye sınıfı, onun politik partileri, somut konuşursak, AKP'den CHP'ye; MHP'den İYİP'ine kadar hepsi en az bizim kadar patlayıcı durumun farkındalar. MHP depremin birinci günü sonrasında pusuya yattı. İYİP, “devleti eleştirmenin zamanı değil” diyerek suskunluğa büründü. AKP, bütün emekçi sınıfları açıktan tehdit etmeye başladı. CHP'ye gelince... Bu partinin Genel Başkanı, aynı günün erken saatlerinde tek laf etmediği AKP ve RTE'ye bir kaç saat sonra, ne olduysa oldu, ateş püskürmeye, RTE ile aynı çizgide hizalanmayacağını ilan etti, “tutuklarsanız tutuklayın” sözleriyle meydan okuyan bir konuşma yayınladı. Sosyal reformistler ve uzlaşmacılar, anında, saniye sektirmeden Kılıçdaroğlu'nun arkasında hizalandılar. Desteklerini ilan ettiler.

Çok açık. CHP ve Genel Başkanı bir ayaklanmanın gelmekte olduğunu, bu ayaklanmanın düzen sınırları içinde tutulabilmesi için dinci faşist yönetim ve onun başıyla ayrışmış görünmek gerektiğini anlamışlardı. 2013 Haziran Halk Ayaklanmasında “Taksim Dayanışması”nın oynadığı ayaklanmayı söndürme rolünü şimdi CHP'nin oynama sırası gelmişti.

Birleşik devrim güçleri, en başta da Leninistler bütün pratik, örgütsel, teknik, politik hazırlıklarını bu somut koşullara uygun, ayaklanmayı düzeni yıkacak sınırlara kadar götürme hedefi ile yapmalılar.

Leninistler, bütün güçleriyle, sağlarına sollarına bakmadan bu hazırlıklara hiç zaman yitirmeden girişmeliler. Nedir bu hazırlıklar? Bunun reçetesini, tam listesini vermek mümkün değil. Bununla birlikte genel bir çerçevesini çizebiliriz.

A- Örgütsel hazırlıklar;

Bunun başında komiteleşme geliyor. İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde ayaklanmaya dönük, semt komiteleri oluşturmak; fabrika, işyeri ve okullarda ayaklanma komiteleri; küçük kentlerde kent çapında sorumlu ayaklanma komiteleri oluşturulmalı. Bu komiteler sadece Leninistlerden oluşmak zorunda değil. Çevremizde bulunun ama güvenilirliği kesinlikle denenmiş partisiz kimseler de yer alabilir ve almalı.

Başlangıçta bu komitelerin sayısının az olması önemli değil. İşe bir yerden ve hemen başlanmalı. Komiteler bir kez oluşturulduktan sonra her komite kendi içinde toplantılar yapmalı. Bu bir ayaklanma sırasında kimin nasıl hareket edeceği ana hatlarıyla belirlenmeli.

B- Teknik hazırlıklar;

Silahlı bir düşman ancak silahla yenilebilir. Bu nedenle, patlayıcı ve silah temini; bunların kullanımı ana hatlarıyla konuşulup netleştirilmeli. Ayaklanmalarda silah ve patlayıcı temini için en önemli kaynak, düşmanın kendisidir. Şimdiden silahımız az ya da yok diye düşünmek, bunun için “çaresiz” bir ruh haline bürünmek doğru değil. Koşullar sürekli bir değişim halinde. Devrimci dönemlerde gelişmeler evrimci biçimde değil, devrimci biçimde; sıçramalar halinde ilerler. Olanaklar da karşımıza böyle çıkar. Bugün hiç aklımıza gelmeyen, hayal dahi etmediğimiz olanaklar yarın karşımıza çıkabilir; çıkar. Burada önemli olan bu tür olanaklarımızın hemen şimdi elimizin altında olması değil; yarın karşımıza çıktıklarında kullanmaya hazır olmaktır.

Emekçi sınıflara, halkların yaratıcılığına güveneceğiz. İki ülkenin yoksul, emekçi halkları ise önemli ölçüde zaten silahlıdır. Düşmana karşı bunları kullanmak isteyenlerin kullanımına severek vereceklerdir. Askerliğini yapmış ve modern silahları kullanabilecek insanlar da emekçi sınıflar içinden çıkacaktır. Aynı şekilde, Haziran Halk Ayaklanmasında örneğini gördüğümüz gibi iş makinalarını kullanabilen insanları yanı başımızda bulabileceğiz. Sorun bunları şimdiden hazırlamak değil, bunları nerede ve ne için kullanacağımıza kafa olarak, düşünce olarak hazır olmaktır.

Aynı şekilde sosyal medyanın propaganda, ajitasyon ve iletişim konusunda kullanımı için de düşünsel olarak hazır olmalıyız.

Halk bitimsiz bir denizdir. İnanılmaz cevherler, kendi bağrında nice “generaller” barındırır. Her tür faaliyetin bel kemiği, bizzat emekçi sınıfların, yoksul halkların kendileridir. Gerçek anlamda teknik yetkinlik, her meslekten koca bir deniz olan emekçi halk yığınlarında mevcuttur. Düşmanın tüm teknik üstünlüğü dahil, her tür “modern silahı”, bizzat yığınlar tarafından aşılır. Kadrolarımız bizzat referandum döneminin pratik hazırlık faaliyetlerini hatırlasınlar yeter.

Şunu bilmek ve hazırlanmak önemlidir: Düşman, yenilgiyi, iktidarının teslimini kolayca kabullenmeyecektir. Faşist devlet güçleri dahil, sivil faşistlerini de harekete geçirecektir. Ancak, emekçi sınıflar, milyonlar halinde ayaklandıklarında bunların hepsi çaresiz hale gelir. İran'daki son ayaklanma bunun örneğidir. İran'daki halk ayaklanması geri çekildiyse bu, dinci İran devletinin silahlı gücü karşısındaki gerilemeden değil, politik hedef yokluğundandı. İran halk ayaklanması, geldiği son noktadan daha ileriye ancak somut devrimci bir hedef için mücadele sayesinde gidebilirdi.

Buradan çıkarılacak yaşamsal önemde ders şudur: Ayaklanma kapımızı çalıyorsa politik hedefimiz kafamızda şimdiden net olmalıdır.

C- Politik hedef hazırlığı;

Haziran 2013 halk ayaklanmasında gördüğümüz gibi, eğer koşulları olgunlaşmış ise, emekçi sınıflar, önceden bilemeyeceğimiz şu ve ya bu nedenle, kimseye sormadan, kimseyi de beklemeden ayaklanabilirler. Leninistler için, ayaklanma başlı başına bir amaç değil. Ayaklanma, politik hedeflere varmanın, yani politik iktidarı ele geçirmenin bir yoludur. Dolayısıyla, bizi bekleyen ayaklanmada hedefimiz, amacımız, ayaklanan halk kitlelerini burjuva egemenliği, faşist devlet aygıtını yıkacak noktaya kadar ileri götürmektir.

Bu noktada, yine Haziran 2013 Halk ayaklanmasında gördüğümüz gibi, sosyal reformistler, uzlaşmacılar ayaklanmayı burjuvaziyle uzlaşılacak noktada durdurmak isteyecekler. “Aşırıya kaçmamak” onların başlıca sloganı olur böyle durumlarda. Oysa, “aşırıya kaçmadan”, sınırları yıkmadan hiçbir ayaklanma zafere kadar, yani iktidarın fethine kadar ilerleyemez.

Onun için şimdiden, ayaklanmayı yarı yolda durdurmak, bitirmek için yapılacak her girişimi engellemek için hazır olmalıyız. Bu, mahallelerde uzlaşma ruhuna sahip kişilerin tavırlarında, “sakin olun, sağduyulu olun, devlet kurumlarına, bankalara saldırmayalım vb vb” şeklinde karşımıza çıkar. İster iyi niyetli, ister kötü niyetli olsun, bu tür girişimlerde bulunacak olanları, bir şekilde, kitle üzerinde etkili olamayacak hale getirmeli.

Genel anlamda Leninistlerin politik hedefleri bellidir: İktidarın ele geçirilmesi ve burjuvazinin maddi kaynaklarına el konulması. Ancak, politik hedefi böyle saptayıp bununla yetinmek yetmez. Leninistler, ayaklanmanın her farklı aşamasında hangi hedefleri öne çıkarmak gerektiğini şimdiden düşünmeliler. Kalıplarla değil, ayaklanmanın her aşamasının somut analizine göre hareket edilmeli.

Bunun için en başta tüm sosyal iletişim ve medya imkanları başta olmak üzere, her tür araç büyük bir yetkinlikle kullanılmalı. Ama asla faaliyet bu “sanal alem” ile sınırlanmamalı. “Eski, klasik yöntemler” asla ölmez! Pankartlar, dövizler, ayaklananları etkileyecek sloganların hazırlanması; ayaklananları politik hedeflerimize uygun yola sokacak slogan, afiş, duvarlara yapıştırılacak büyük afişlerin basımıyla ilgili hazırlıkların yapılması şimdiden ele alınmalıdır.

Ayaklanma esnasında propaganda değil, ajitasyon, kitlelerin ruhuna, duygularına seslenen konuşmalar, sloganlar, afiş ve pankartlar önem kazanır. Bütün Leninistler, 2013 Haziran halk ayaklanması ve Kobane ayaklanmasından dersler çıkarmalı ve hazırlıklarını buna uygun yapmalılar. Ayaklanma sırasında bir etkili slogan binlerce, on binlerce insanı harekete geçirmeye yetebilir. Bunun bilincinde olmalıyız. Kısa ve etkili konuşmalar, iknaya yönelik değil, duyguları, öfke ve kini harekete geçirmeye yönelik konuşmalar etkili olur. Şimdiden bu konu üzerinde durulmalıdır. Kitlelerin tüm öfkesini zenginler sınıfı üzerine yöneltebilmek önemli.

Ayaklanmaya hazırlanalım. Böylesi büyük bir sürece hazırlık, direktiflerle ya da hazır reçetelerle yapılabilecek bir şey değil. Yaratıcılık, canlı düşünme, kolektif düşünce, emekçi ve yoksul kitlelerle doğrudan temas, örgütlü hareket etme, ayaklanmaya hazırlığın temelidir. Burada yapılan sadece düşünmeye teşvik edici, mesele üzerinde düşünmeye yönlendirici ipuçları vermektir.

CHP, sosyal reformist partiler ve uzlaşmacılar, muhtemel ayaklanmayı kısmi tavizler/reform vaatleri kopararak düzen sınırları içinde tutmaya çalışacaklar. Hepsi, CHP'nin arkasında hizalanmak için şimdiden sıraya girmişler. Onlar, şu anda kitle, sayı ve maddi olanak bakımında bizden çok ileride olabilirler; öyledirler de... Ancak bu mücadelede avantajlı olan onlar değil biziz. Çünkü politika ve talepleri, politik hedefleri ayaklanan kitlenin duyguları, öfkesi, istekleri ve beklentileriyle uyum içinde olan biziz. Biz ayaklanmayı ileri götürebildikçe ayaklanmayı geri çekmek isteyenlerin emekçi sınıflardan, Kürt halkından, yoksullardan kopuşları da o kadar derin olacak!

Ayaklanma kapıda! Tarihin önümüze çıkaracağı bu fırsatı en iyi biçimde değerlendirmek için herkes görev başına!

Login Form