(Ara 03, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Ağu 30, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Mar 24, 2024) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 25, 2023) Açıklamalar Read more...   |    (Kas 23, 2023) Açıklamalar Read more...   |   

“Avrupa Komünist Hareketi” adı altında bir araya gelen birkaç “komünist” parti, “Ukrayna'daki emperyalist savaşın ikinci yılında komünistlerin geride bıraktığımız dönemdeki deneyim ve sonuçlarını değerlendirmek üzere” bir konferans düzenlemişler.

İyi etmişler. Emperyalist efendilerine yaranmak için savaşla ilgili en önemli gerçekleri, savaşın gerçek nedenini, sınıf karakterini ve siyasal çizgilerini gizlemek için ellerinden geleni artlarına koymadıklarını bir kez daha görme fırsatını bize vermiş oldular.

Kişinin, partinin ya da partiler grubunun dünya proletaryası adına hareket ettiğini söyleyip gerçekte emperyalist efendilerine nasıl hizmette kusur etmediğinin örneğini görmek isteyen “Avrupa Komünist Hareketi”nin ortak bildirisine bakabilir. Başka bir şeye de gerek kalmaz. Devrimci komünist literatürde komünizm adına hareket edip burjuvaziye hizmet etmeye sosyal şovenizm denir.

“Avrupa Komünist Hareketi” (bundan böyle bu sosyal şovenistler topluluğunu sadece “AKH” olarak anacağız) komünizm adına hareket eden ama gerçekte başta ABD, NATO ve AB olmak üzere emperyalist efendilerine hizmet eden sosyal şoven bir topluluktur. Bunlar bir “topluluk”tan ibarettirler zira ortada adına “hareket” diyebileceğimiz en ufak bir şey yok.

Okurun bu topluluğun siyasal karakterini daha iyi anlayabilmesi için geçmişleri hakkında kısa da olsa bir bilgi vermek yerinde olacak.

“AKH”yi oluşturan partiler, bir-ikisi dışında, 2013 yılından 2023'ün Eylül ayına devam eden “Avrupa Komünist İnisiyatifi” (ECI) adı altında faaliyet yürütmüşlerdi. Dünya çapında komünist ve işçi partileri toplantısı (IMCWP) şeklinde devam eden konferansın bir bölümünü oluşturmaktaydılar. Ukrayna savaşı sonrası ne IMCWP Havana ve İzmir konferanslarında, ne de KKE’nin başını çektiği ECI toplantılarında savaşa dair ortak bir bildiri yayımlayamadılar. Yayımlayamadılar, çünkü bu en temel konuda ortak bir görüşleri, ortak bir zeminleri yoktu. IMCWP konusunda KKE’nin yapabileceği çok şey yoktu, ama ECI içinde pekala “ağırlığını” koyabilirdi. Öyle de yaptı. ECI, Eylül 2023’te zoom üzerinden yapılan bir telekonferansla utanılacak bir şekilde ömrünü tamamladı. KKE sunumunun ardından apar topar ECI’nin misyonunu tamamladığı ilan edildi ve bu birliğin fişi çekildi!

Böylece “ECI’nin devamı için aşılmaz engeller yaratan ideolojik ve siyasi farklılıklar”dan kurtulmak için, KKE’nin görüşleri doğrultusunda daha dar yeni bir oluşum kuruldu: Avrupa Komünist Hareketi (ECA)!

Rusya ordusunun emperyalizme ve faşizme karşı yürüttüğü savaş, bu sosyal reformist partilerin burjuvaziyle işbirliği çizgilerini olgunlaştırdı ve gerçek sosyal şoven yüzleriyle ortaya çıkmaya zorladı. Gerçek burjuva işbirlikçi yüzlerini artık daha fazla gizleyemezlerdi. Bu, savaşın kaçınılmaz sonucuydu. Savaş, sosyal reformist, uzlaşmacı işbirlikçi çıbanı olgunlaştırdı ve sosyal şovenizm biçiminde karşımıza çıkardı.

“AKH” olarak bir araya gelen partilerin savaşın 2. yıldönümü nedeniyle yayınladıkları ortak açıklama bu partilerin “komünizm” adına, emperyalist ve gerici devletlerinin, hükümetlerinin yanında nasıl yer aldıklarının belgesi oldu. Şimdi o açıklamaya bakabiliriz.

 

IS THE WAR IN UKRAINE AN IMPERIALIST WAR?

"Marxism requires a concrete assessment of each war separately." (Lenin). That is to say, if a party is to put forward an opinion on an emerging war, it has to make a concrete evaluation of that war; it has to subject not only the situation in the warring countries, but also class relations at the world level, the general conditions of the imperialist epoch, to a concrete, provable evaluation.

"AKH" answers "yes" to the above question without hesitation. It claims that this war is an imperialist war and asserts that siding with one of the parties, for example the Russian army, means siding with its own government, its own bourgeoisie. And what is the concrete evidence that the "AKH" puts forward for this claim? There is no concrete evidence, only abstract claims: "If I say so, it is so." That is all! Now let us analyse these claims from their statement.

In article 1 of the statement of the "AKH" we find the following "concrete" assessment of the cause of the war:

UKRAYNA'DAKİ SAVAŞ EMPERYALİST SAVAŞ MI?

“Marksizm, her savaşın ayrı ayrı somut bir değerlendirmesinin yapılmasını gerektirir.” (Lenin). Yani, bir parti ortaya çıkan bir savaş hakkında bir görüş ileri sürecekse, o savaşın somut bir değerlendirmesini yapmak; sadece savaşan ülkelerdeki durumu değil, aynı zamanda, dünya düzeyinde sınıf ilişkilerini, emperyalist çağın genel koşullarını somut, kanıtlanabilir bir değerlendirmeye tabi tutmak zorundadır.

“AKH”, yukarıdaki soruya tereddütsüz “evet” yanıtı veriyor. Bu savaşın, emperyalist bir savaş olduğunu iddia ediyor ve taraflardan birinin, örneğin Rusya ordusunun yanında yer almanın kendi hükümetinin, kendi burjuvazisinin yanında yer almak anlamına geldiğini ileri sürüyor. Peki “AKH”nin bu iddiası için öne sürdüğü somut kanıtlar nedir? Somut kanıt yok, sadece soyut iddia var: “Ben öyle diyorsam öyledir.” Hepsi bu! Şimdi, yaptıkları açıklamadan bu iddiaları ele alalım.

“AKH”nin açıklamasının 1. maddesinde savaşın nedenine ilişkin şu “somut” değerlendirmeyi görüyoruz:

1. Ukrayna'daki emperyalist savaş binlerce insanın ölümüne yol açtı. Milyonlarca kişi evlerini ve ülkelerini terk etmek zorunda kaldı. Bu emperyalist savaş, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan ve tüm dünyada işçi sınıfları için trajik sonuçlar doğuran koşulların bir uzantısıdır. Sosyalist temeller üzerinde yeni bir toplum inşa etmek için onlarca yıl birlikte çalışan, faşizme karşı omuz omuza mücadele eden ve onu dize getiren iki halkın kanının döküldüğü bu savaşa zemin hazırlayan, sosyalizmin yıkılması olmuştur.”

1. The imperialist war in Ukraine has led to thousands of deaths. Millions were forced to leave their homes and country. This imperialist war is an extension of the conditions that emerged after the dissolution of the Union of Soviet Socialist Republics, and which have tragic consequences for the working classes all over the world. It was the overthrow of socialism that prepared the ground for this war, in which the blood of two peoples who worked together for decades to build a new society on socialist foundations, who fought shoulder to shoulder against fascism and brought it to its knees, is being shed.

Tek bir somut kanıt içermeyen bu kadar boş laf arasında dişe dokunur tek fikir, o da adına fikir denilirse, şudur: Savaş, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin, sosyalizmin dağılmasının sonucudur. “bu savaşa zemin hazırlayan, sosyalizmin yıkılması olmuştur” “ It was the overthrow of socialism that prepared the ground for this war.”

Bunları söylemek hiçbir şey söylememek, bu savaşa ilişkin, bu savaşın çıkış nedenlerine dair hiç bir fikir ileri sürmemek demektir. Çünkü, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve sosyalizmin tahrip edilmesi, sadece bu savaşa değil, sayısız savaşa, ABD-NATO-İngiltere emperyalistlerinin dünyanın sayısız yerinde dizginsiz saldırganlığına yol açmıştır. Bu emperyalistler ve onların saldırgan askeri örgütü NATO, Sovyetler Birliği'nin varlığı koşullarında, istedikleri ülkeye, istedikleri gibi saldırma cesaretinde bulunamıyorlardı. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve sosyalizmin tahrip edilmesi onları saldırgan politikalarında cesaretlendirdi ve her tarafa saldırmaya başladılar. I. Ve II. Irak savaşları, Yugoslavya, Libya, Suriye, Afganistan savaşları, İsrail'in Ortadoğu'daki saldırganlığı vb. hepsi “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan ve tüm dünyada işçi sınıfları için trajik sonuçlar doğuran koşulların bir uzantısıdır.” “[are] an extension of the conditions that emerged after the dissolution of the Union of Soviet Socialist Republics, and which have tragic consequences for the working classes all over the world”

Demek ki, savaşın “sosyalizmin yıkılmasının, bu yıkım sonrası ortaya çıkan koşulların sonucu” olduğunu söylemek bu savaşa ilişkin hiçbir şey söylememektir. Oysa bize gerekli olan şey, Lenin'in sözleriyle söylersek, “her savaşın ayrı ayrı somut bir değerlendirilmesi”dir.

“AKH”yi oluşturan partilerin tam bir kafa karışıklığı içinde oldukları çok açık. Bir yanda emperyalist efendilerine yaranma, ama öte yandan bunu adlarında taşıdıkları “komünist” kelimesine uyumlu olacak şekilde yapma.. Bu cambazlığı ataları Kautsky yapamadı, bunlar hiç yapamazlar. “AKH”ye göre ortada emperyalist savaş var ama savaşın taraflarından biri olan Rusya'ya “emperyalist” diyemiyorlar. Yani bir tarafta bildik, tanıdık emperyalist devletler var; öbür tarafta -en azından şimdilik- henüz emperyalist olmayan Rusya var.

Kafa karışıklığı ve demagojinin kendini pek belli ettiği açıklamanın 2. maddesine geliyoruz. Ancak ondan önce bir ara not düşmek gerek. Rusya'nın tanımlanması konusunda belli ki “AKH” içinde düşünce birliği yok. Bir kesim, Rusya'yı “emperyalist” olarak tanımlarken, -KKE'nin bu düşüncede olduğunu biliyoruz- bir başka kesim -örneğin TKP- bu tanımlamaya karşı çıkmaktadır. Bir ara yol, bir uzlaşma zemini olarak, “ortada bir emperyalist savaş var ama taraflardan birinin emperyalist olmadığı bir emperyalist savaş” gibi, ucube bir düşüncede buluşmuşlar. Şimdi 2. maddeyi olduğu gibi alarak devam edebiliriz.

“2. Bu zemindeki çatışmayı körükleyen en önemli faktör, kapitalistler arasında, tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, işçilerin ürettiği zenginliklerin yağmalanması için verilen mücadeledir. Bu çatışmanın temelinde, bir bütün olarak emperyalist sistem içindeki rekabet ve çelişkiler yatmaktadır ki bu durum NATO ve AB'nin doğuya doğru genişlemesinde ve Rus burjuvazisinin eski SSCB topraklarında kapitalist devletlerin yeni örgütlenme biçimlerini kurma arzusunda ifadesini bulmuştur.” “2. The most important factor fuelling the conflict on this ground, is the fight among capitalists for the plundering of all underground and surface resources, the wealth produced by the workers. At the root of this conflict lies the competition and contradictions within the imperialist system as a whole, which in this case were expressed in the expansion of NATO and the EU to the east and the aspiration of the Russian bourgeoisie to establish new forms of organisations of capitalist states in the territories of the former USSR.

Bu maddedeki, “Rus burjuvazisinin eski SSCB topraklarında kapitalist devletlerin yeni örgütlenme biçimlerini kurma arzusu” “the aspiration of the Russian bourgeoisie to establish new forms of organisations of capitalist states in the territories of the former USSR.” ifadesinden ne anlaşılıyor? Hiçbir şey! Diyelim ki, Rus burjuvazisi, Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Tacikistan'da yahut başka bir “eski SSCB toprağında” devletlerin yeni örgütlenme biçimlerini kurma arzusunda bulunmuş, bundan ne çıkar? ABD-NATO vb diğerleriyle bu nedenle savaşa mı girmiş? Ya da tam tersi, bu emperyalistler “Rus burjuvazisine” bu arzusu nedeniyle savaş açmaya mı karar vermişler? Savaşın somut tahlili diye işte bu laf yığınını dünya işçi sınıfının önüne seriyorlar ve herkesten buna inanmasını bekliyorlar. Burada bir savaşın somut bir tahlili yerine “Rus burjuvazisinin arzuları” üzerine edilmiş boş laf yığını var; başka bir şey yok.

Ortada bir “emperyalist savaş” var; bu doğru. Ama bu, ABD-NATO-İngiltere-Avrupalı emperyalistler açısından bir emperyalist savaştır. Dünya proletaryası, emekçi halkları, sosyalist devletler, dünya devrimci güçleri açısından ise bu, antiemperyalist, antifaşist bir savaştır.

Bu savaş, başta ABD olmak üzere, emperyalist-kapitalist sistemin, yani emperyalizmin son yirmi-yirmibeş yıldır içinde bulunduğu genel koşullardan doğmuştur. Peki, emperyalist çağın günümüz genel koşullarının ana çizgileri nedir?

En genel ifadeyle söylersek, son çeyrek yüzyıl içinde, emperyalist-kapitalist sistem bir güçten düşme, bir çöküş, dünya hegemonyasını yitirme sürecine girmiştir. Kapitalist üretim biçiminin tüm bir tarihsel gelişmesi ve üretici güçlerin bu üretim biçiminin kabuklarına sığmaz noktaya gelmiş olması; dünya proletaryası ve emekçi halklarının, yoksul kitlelerin kapitalizme, dünya burjuvazisine karşı isyanlar, ayaklanmalar ve devrimler biçimine dönüşen mücadeleleri bu sürecin temel çizgilerini, genel koşullarını oluşturdu.

Çağımız, emperyalizmin çöküş ve toplumsal devrimler çağıdır. Yüzyılımızın “ayaklanmalar yüzyılı” olduğunu bizzat NATO'nun kendisi tespit etmiş; bütün ekonomik, askeri politikalarını bu öngörüye göre şekillendirmeye başlamıştır. Başında ABD'nin olduğu emperyalistler ve onların askeri örgütü olan NATO, bu süreci tersine çevirmek için dünya işçi sınıfına, emekçi halklarına, sosyalist ülkelere, sosyalizm yönelimli devrimci-demokratik halkçı iktidarlara karşı bir savaş başlattı. Bu, dünya burjuvazisi ile dünya proletaryası, sosyalist ülkeler, emekçi, yoksul, ezilen halklar arasında küresel bir iç savaştır. Çağımızın bu özelliklerini ve bu özelliklerden doğan küresel iç savaşı anlamadan ne farklı farklı ülkelerde ortaya çıkan savaşlar ne de emperyalistlerin Rusya topraklarına yönelik dizginlenemeyen saldırı politikası anlaşılabilir.

Emperyalistler, yani ABD ve onun etrafında küçük çakallar gibi dolanan diğer emperyalist-gerici devletler sosyalizmin tüm belirtilerini, tüm izlerini dünya yüzeyinden silmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sadece Rusya'ya değil, başta Küba ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti olmak üzere Çin, Vietnam, Laos, Venezuela, Nikaragua gibi daha bir dizi ülkeye saldırı hazırlıkları içindeler.

Sosyalist ve sosyalist yönelimli devrimci-demokratik halkçı iktidarlarla ilişkileri Sovyet dönemi dış ilişkiler çizgisine yakın bir yerde duran Rusya, bu amaçlarının önünde bir engeldi. Sosyal şovenlerin hoşuna gitmeyecek ama, Küba-Rusya ilişkileri böyleydi. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ile ilişkiler böyle. Çin ile ilişkiler ve ABD emperyalizminin kendi uşaklarını iktidara getirmek istedikleri Venezuela ile de böyle. Söylemeye gerek yok, Küba, Venezuela, Kore DHC ile Rusya'nın ilişkileri emperyalistlerin bu ülkeler üzerindeki yıkıcı ekonomik, mali, teknik ve askeri politikalarının en büyük engeliydi. Bu, somut, doğruluğu kanıtlanabilir bir olgudur.

Suriye ise daha tipik bir örnektir. Şu artık bilinen ve kabul edilen bir gerçektir: Rusya'nın aktif desteği olmasaydı Suriye bugün dinci faşist katil sürülerinin üretim ve dünyaya ihraç çiftliği haline gelmiş olacaktı. Emperyalistlerin, ama özellikle de ABD ve İngiliz emperyalistlerinin Ortadoğu'da egemenliklerini pekiştirmeleri için Suriye'nin Türkiye ve dinci faşist çeteler üzerinden ele geçirilmesi son derece önemliydi. Süreci bütün dünya biliyor ve dahası, Suriye savaşı sona ermiş değil. Rusya, aktif askeri müdahale ile emperyalistlerin ve bölgedeki taşeronlarının heveslerini kursaklarında bıraktı.

Rusya'nın Afrika kıtasındaki askeri, ekonomik faaliyeti ve politikası da emperyalistlerin Afrika kıtasına yönelik amaçlarının önünde en büyük engellerden biri oldu. Fransız emperyalizmini Rusya'nın doğrudan, Çin'in dolaylı yardımlarıyla, kendi topraklarından kovan Afrika ülkelerinin yoksul, emekçi halkları, bu gerçeği en iyi bilen ve ifade eden halklardır.

 

SSCB TARİHE GÖMÜLDÜ MÜ? ABD RUSYA'YA NEDEN SALDIRIYOR?

Bütün bu somut olgular ve koşullar, kendileriyle “iyi” geçinmek, uzlaşmak, hatta NATO'ya girmek isteyen Kremlin'deki iktidara rağmen, emperyalistlerin Rusya'ya saldırmak istemelerinin önemli nedenlerini oluşturuyor. Ama Rusya'ya yönelik emperyalist saldırganlığın en önemli nedenine, belirleyici nedenine henüz değinmedik. O neden şudur: Özellikle ve öncelikle ABD, 1991-93'teki kanlı karşı devrime, kapitalizmin önemli ölçüde restorasyonuna rağmen, Rusya'da sosyalizmin tümden, köklerine kadar ortadan kaldırıldığına inanmıyor. Bunun kanıtını ortaya koyacağız.

Ama önce şunu belirtmeliyiz: ABD ve peşinden sürüklediği emperyalistlerin bu inanç ve düşüncelerinde yanılıp yanılmadıkları şimdilik önemsiz. Önemli olan bu düşünceye sahip olmaları ve bu yüzden öncelikle Rusya'ya saldırmalarıdır.

Rusya'da sosyalizmin tümüyle, hiçbir iz kalmayacak biçimde, halkın yaşamından, kültüründen, dilinden, edebiyat ve sanatından, alışkanlık ve özlemlerinden sökülüp kaldırılmasının ancak Rusya'nın bir devlet olarak parçalanıp ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağına inanıyorlar.

Emperyalistler, ne onların uşakları gibi ahmaktırlar ne de gevşek. Onlar, “boğayı boynuzundan tutmaya” alışkındırlar; işlerini şansa bırakmazlar. O yüzden, eski Sovyet topraklarında sosyalizmin tarihe gömüldüğüne herkesten çok ve herkesten önce inanan sosyal şovenlerden farklı olarak, emperyalistler, Rusya'nın parçalandığını, devlet olarak yok olduğunu görmeden rahat bir uyku yüzü görmezler.

“AKH”yi oluşturan sosyal şovenler, kanıt istiyorlarsa, “Preparing for the Final Collepse of the Soviet Union and the Dissolution of the Russian Federation” başlıklı makaleye baksınlar. Makale başlığının Türkçe çevirisi şöyle: “Sovyetler Birliği'nin Nihai Çöküşü ve Rusya Federasyonu'nun Dağılması için Hazırlanmak”

Bu makalenin öneminin nereden geldiğini, “AKH” toplantısına ev sahipliği yapan TKP'nin yayın organı “Sol Haber”de Korkut Boratav şöyle açıklıyor:

CIA’da, Pentagon’da bu tür metinler “kozmik veya çok gizli” belgeler olarak sıradan gözlemcilerden uzak tutulur. Bu Politika Notu ise Hudson’un kıdemli bir üyesi (“senior fellow”) Luke Coffey’in imzasını taşıyor ve herkesin ulaşımına açık.1

Ne var ki Hudson Enstitüsü’nün sicili, belgeyi ciddiye almamızı gerektiren işaretler taşıyor. ABD’nin nükleer savaş doktrinine önemli katkılar yapan Herman Kahn tarafından 1960’ta kurulmuş, neo-con bir kurum... Cumhuriyetçi Parti ile içli-dışlıdır.

Sözünü ettiğim Politika Notu’ndaki görüşler, Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’da “rejim değişikliği” çağrısı yapmış olan Biden’ın niyetleriyle de uyumludur. ABD devlet kurumlarının güncel, işlevsel senaryolarına da herhalde ışık tutmaktadır.”

Makale şu paragrafla başlıyor:

“1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve 1991'de Mihail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği başkanlığından istifası, SSCB'nin çöküşünün başlangıcı oldu, ancak çöküşün kendisi değil. 1991'den sonra SSCB'nin tüzel kişiliği sona ermiş olsa da, SSCB'nin çöküşü günümüzde hala devam etmektedir. İki Çeçen Savaşı, Rusya'nın 2008'de Gürcistan'ı işgali, 2014'te Rusya'nın Kırım'ı ilhakı, Kırgızistan ile Tacikistan arasında yaşanan açık-kapalı sınır çatışmaları ve 2020'de Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşanan İkinci Karabağ Savaşı, bu durumun sadece birkaç örneğidir. Sovyetler Birliği bugün hala çöküyor.”

Demek ki, ister doğru olsun ister yanlış, şimdilik konumuz değil, ABD, SSCB'nin nihai olarak çöktüğüne inanmıyor. Sorunu bir süreç olarak alıyor ve “çöküş süreci”nin devam ettiğini, ama bitmediğini, Rusya'nın Ukrayna'da alacağı yenilginin -ki Rusya'nın yenilgisine kesin gözüyle bakıyorlar- sürecin ikinci aşaması olacağını ama yine de bitmiş sayılmayacağını düşünüyor.

Makale şu öngörüyle devam ediyor:

“Ancak gelecekteki tarihçiler muhtemelen Rusya'nın Şubat 2022'deki Ukrayna işgalini Sovyetler Birliği'nin çöküşünün son anı olmasa da en önemli anı olarak tanımlayacaklar. Ukrayna'daki savaşın ne zaman sona ereceği bilinmiyor, ancak muhtemelen bugün bilindiği gibi Rusya Federasyonu'nun (Sovyetler Birliği'nin yasal halefi) dağılmasına işaret edecek. Rusya'nın ekonomisinin büyük bir darbe aldığı, askeri kapasitesinin tahrip edildiği ve bir zamanlar nüfuz sahibi olduğu bölgelerde nüfuzunun azaldığı inkâr edilemez.”

Türkçe'de güzel bir atasözü var; “aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür” diye. Makalede “öngörü” olarak sıralanan hedefler aç tavuğun rüyasından öteye gitmiyor. ABD ve diğer tüm emperyalist devletlerin bütün umutlarını Rusya'nın savaşta alacağı kesin bir yenilgiye bağladıklarını biliyoruz. Politika notunu hazırlayanların da umutları aynı. Savaşın geleceği hakkında kehanette bulunmak işimiz değil. Ancak, en azından şimdilik, sosyal şoven “AKH” topluluğunu üzecek de olsa, şunu söyleyebiliriz: Savaş hiç de emperyalistlerin arzularına uygun gitmiyor. Faşist Ukrayna -tedbiri elden bırakmadan “şimdilik” diyoruz- yeniliyor.

Rusya ile NATO-ABD-İngiltere-AB emperyalistleri arasındaki -büyük kaplanların etrafındaki çakalları saymaya gerek yok- savaşın tarihte bir kırılma noktası olduğu doğru. Leninistler, savaşın hemen ikinci günü bu tespiti yapmış ve açıklamışlardı. Ancak bu kırılma, emperyalistlerin umduğu yönde, SSCB'nin tarihe gömülmesi yönünde değil, tersi yönde olacak! İşaretlerini görüyoruz.

Yanlış anlamaya izin vermemek için şunu da söylemeliyiz: Sözlerimiz SSCB'nin yeniden canlanacağı anlamında anlaşılmamalı. SSCB, belli tarihsel koşulların ürünü olarak sosyalizmin bir biçiminin örneği idi. Yeni biçimin nasıl olacağını şimdiden söylemeye kalkmak doğru olmaz. Buna karşılık, sosyalizmin SSCB topraklarında yeniden ve eskisinden çok daha güçlü biçimde boy vereceğinden hiçbir kuşkumuz yok. Bunu bir “inanç” ifadesi olarak değil, SSCB topraklarında sosyalizmin tüm izlerinin silinmediği, silinemediği, yok edilemediği; buna karşılık sürecin şimdi tersine dönmeye başladığı anlamında söylüyoruz.

Şimdi tanık olduğumuz tüm gelişmeler, Engels'in “Tarihte Zorun Rolü”nde orta koyduğu düşüncelerin pratik gerçekleşmesidir. Zor, tarihin ileriye doğru evriminde ekonomik gelişmeye yeniliyor. Hepsi bu.

Şimdi ara başlıktaki sorumuzun en özet halindeki yanıtına gelebiliriz. SSCB, tarihe gömülmedi, gömülemedi. ABD ve diğer emperyalistlerin Rusya'ya saldırılarının temelinde, yarım kaldığını düşündükleri bu süreci sonuna vardırmaktır.

Rusya'nın doğal kaynaklarının, hammaddelerinin ve diğer zenginliklerinin sömürülmesi elbette emperyalistlerin iştahını kabartıyor. Fakat bu, sözünü ettiğimiz şeyin, sosyalizmin hiçbir iz kalmamacasına yok edilmesi büyük hedefinin yanında devede kulaktır, sözünü etmeye bile değmez.

 

EMPERYALİZM VE FAŞİST HAREKET

Emperyalist-kapitalist sistemin bu aynı genel koşulları, “demokrasi beşiği” olmakla övünen emperyalist devletlerin neden dünyanın dört bir tarafında Avrupalı neo-nazi faşistleri, Asyalı ve başka yerlerdeki dinci faşistleri örgütlediklerini açıklar. Emperyalizmle, tekelci kapitalizmle faşizm arasında öyle dolaylı filan değil, doğrudan bir bağ var. Bu biliniyor ve bunu “AKH”yi oluşturan, adları “komünist” gerçekte sosyal şoven partilerin de kabul edeceğini varsayıyoruz.

“AKH” bileşeni partilerin anlayacağı biçimde söylersek, artık faşizme, faşist harekete işaret etmeden ABD, İngiltere-AB emperyalistlerinin hareket ve politikalarını açıklayamazsınız. Tersi de doğru. ABD ve etrafındaki emperyalistlere işaret etmeden, onların koşullarını değerlendirmeden faşistleri, günümüzdeki yaygın tabirle, neo-nazileri, dinci faşist çeteleri; bunların tümünün varlık ve eylemlerini açıklayamazsınız.

Başka bir ifadeyle, ortada ABD emperyalizmine, başka herhangi bir emperyalist devlete karşı bir mücadele varsa, bir savaş varsa bunun faşizme karşı bir savaş ya da mücadele olması kaçınılmaz. Bu, emperyalizmin içinde bulunduğu genel koşullarının bir sonucu, bir çizgisidir.

Biz bunun somut ifadelerini bu emperyalistlere karşı Suriye'de, Libya'da, Afrika'da, Irak'ta, Ukrayna'da vb. ülkelerde sürmekte olan mücadele ve savaşlarda görüyoruz. Elbette, her ülkenin kendi özgül koşulları olduğunu hesaba katıyoruz. Ukrayna'da emperyalistler adına sahada fiilen savaşan güç, Ukrayna ordusu yanında, bu orduyla iç içe geçmiş olan neo-nazi faşistlerdir. Bunları birbirinden ayırmak neredeyse imkansız halde.

Suriye'de bunun başka biçimine, Irak ve Afrika'da daha başka biçimlerine tanık oluyoruz. Yine de bütün bu örneklerin bir ortak çizgisi var. Bu, hemen her yerde faşist çetelerin, emperyalist ordularla birlikte, çoğu kez de bu orduların önünde savaşa sürülmeleridir. Bu iç içelik, emperyalizme karşı verilen savaşa antifaşist bir karakter de veriyor. Ve tersi de doğru.

Libya'da, Suriye'de, Afganistan'da, Afrika kıtasının sayısız ülkesinde eş-Şebab, el-Kaide, el-Nusra, IŞİD gibi dinci faşist katil sürülerini bizzat emperyalistlerin örgütlediği, silahlandırdığı, maddi ve teknik yönlerden her türlü olanağı sunduğu biliniyor. Avrupa'da neo-nazi denen faşistlerin; Banderacıların bizzat Avrupalı emperyalist devletlerin gizli servisleri tarafından örgütlendiği, eğitildiği, silahlandırıldığı; arkasından, örneğin Ukrayna'ya gönderildikleri tartışma götürmeyecek biçimde kanıtlandı.

“AKH” adı altında bir araya gelen sosyal şovenistlerin bu konuda söyleyecek tek bir sözleri yoktur. Olmadığı için, yapabildikleri tek şey, Ukrayna'daki faşistlerin varlığını küçük, önemsiz bir şeymiş gibi göstermek; dünya proletaryası ve emekçi halklarının dikkatini başka yerlere çekmektir.

Açıklamalarının 6. maddesinde, bunu şöyle yapıyorlar:

Her ne kadar Rus liderliği savaşı sürdürmekteki temel amacının bölgenin denazifikasyonu olduğunu ve Batı bloğunun kuşatmasını kırmayı hedeflediğini iddia etse de, arkasındaki temel motivasyonun Rus kapitalist sınıfının daha geniş bölgedeki çıkarlarının korunması olduğu açıktır.” “Although the Russian leadership claims that its main objective in continuing the war is the denazification of the region and aims to break the siege by the Western bloc, it is clear that the main motivation behind is the protection of the interests of the Russian capitalist class in the wider region.”

İşte böyle, tam da ortaya somut kanıt ortaya koymaları gereken yerde soyut iddialarını kanıt olarak gösteriyorlar.

“Rus liderliği savaşı sürdürmekteki temel amacının bölgenin denazifikasyonu olduğunu ve Batı bloğunun kuşatmasını kırmayı hedeflediğini” “the Russian leadership claims that its main objective in continuing the war is the denazification of the region and aims to break the siege by the Western bloc,” iddia ettiği doğru ve her fırsatta bunu söylüyor zaten. Peki bunu çürütecek somut kanıtınız nedir? Yoksa neo-nazileri gökyüzündeki atalarının yanına göndermeyip koruma altına mı alıyor? Bunun kanıtlarını sunacaklarına, “AKH”ciler “hayır, Rus liderliğinin motivasyonu başka” şeklinde boş laflardan ibaret bir cümleyi kanıt olarak öne sürüyorlar. Kişinin ciddi bir meselede söyleyecek bir fikri yoksa işte o acınası fikir boşluğunu böyle kelimelere yüklenerek kapatmaya çalışır.

Yüzyılımız, NATO'nun da tespit ettiği gibi, “Ayaklanmalar yüzyılı”dır; devrimci bir çağdır. 1999'daki Seattle ayaklanmasından bu yana emperyalizme, faşizme ve kapitalizme isyan ve ayaklanmalar durmuyor. ABD emperyalizmi, kendilerini çöküşe götüren bu süreci durdurmak için, 11 Eylül 2001'de “İkiz Kuleler” provokasyonuyla dünya proletaryası ve emekçi halklarına karşı “Küresel İçsavaş” başlattı. (İkiz Kulelerin yıkılması eyleminin ABD işi olduğunu Trump yakın zamanda açıklamıştı).

Bu küresel iç savaşta, emperyalistlerin en önemli askeri dayanaklarından biri, çeteler halinde örgütlenmiş faşistlerdi. Emperyalist devletler ve onların gizli servisleri, işçi sınıfı ve halk kitlelerine karşı bu faşist çeteleri ileri sürerek küresel iç savaşı sürdürebilirlerdi. Öyle de yaptılar. El-Kaide denen katil sürülerinin ABD yapımı olduğunu Sovyetlere karşı savaşmak üzere örgütlendiğini biliyoruz. IŞİD, yine ABD-İngiliz ve Fransız emperyalistleri tarafından örgütlenmişti. Ortadoğu'da, Mısır, Ürdün, Suriye ve daha bir dizi Arap ülkesinde etkin olan Müslüman Kardeşler çetesi ise, onyıllar öncesinden başlayarak İngiliz emperyalistleri tarafından komünizme karşı örgütlenmişti. Afrika kıtasında emperyalizm adına kanlı operasyonlar yürüten El-Şebab'tan söz etmeye gerek yok. Afrika'nın devrimci demokratik güçleri bu beladan kurtulmak için Fransız emperyalizmini Afrika'dan kovmak gerektiğini kavramış durumda ve şimdi tam da bunu yapıyorlar.

Almanya'da AfD adlı faşist partinin Alman istihbarat servisleri ile toplantılar yaptığı yeni ortaya çıktı. Halkları aldatmak için sosyal şoven “AKH”nin önemsiz göstermeye çalıştığı Banderacı faşistler Ukrayna'da tüm devleti ele geçirmiş, hem ayrı bir ordu gibi örgütlenmiş, silahlanmış, hem de Ukrayna ordusuyla iç içe, resmen tanınmış bir güç olarak varlığını sürdürüyor. Bandera ise, Ukrayna'daki faşist iktidar tarafından “ulusal kahraman” ilan edildi.

Hitler faşizminin sembollerini kullanan Banderacı faşistlerin nasıl ve hangi katliamları yaptıkları üzerinde duracak değiliz. Şunu bilmek yeterli: Bu faşistlerin başı Semyon Bandera adlı faşist yüzbinlerce Sovyet vatandaşı yahudinin ölümünden sorumlu. “AKH” adlı topluluğun tek sözcükle anmadığı bu haydut faşist SSCB'ye karşı Hitler ordusuyla işbirliği yapmış Kızılordu'ya karşı savaşmıştı.

“AKH”cilerin tek kelimeyle olsun söz etmedikleri bir başka somut, kanıtlanabilir olgu, Bandera faşistinin çocuklarının, torunlarının ve takipçilerinin 2014'te ABD'nin 5 milyar dolar harcayarak örgütlediği “Maydan Darbesi”yle iktidara geldikleridir. Ne “AKH” ne de bir başkası, ABD'nin örgütlediği “Maydan Darbesi”ni zikretmeden ne Ukrayna-Rusya savaşını ne de bu savaşı hazırlayan koşulları açıklayabilir.

“AKH” adı altında bir araya gelen “Komünist” partiler, savaşı hazırlayan bu koşulları ortaya koyacaklarına bize şu masalı anlatıyorlar:

Ukrayna topraklarında yürütülen savaş, kapitalist Rusya liderliği ve onun savunucularının iddia ettiği gibi antiemperyalist ya da antifaşist bir savaş değildir; bu gerçek partilerimiz tarafından başından beri dile getirilmiş ve son iki yıl içerisinde birçok kez kanıtlanmıştır.” “The war being waged on the territory of Ukraine, is not an anti-imperialist or anti-fascist war, as claimed by the leadership of capitalist Russia and its apologists, a fact that our parties have pointed out from the beginning and has been proven many times in the past two years.

“İki yıl içerisinde birçok kez kanıtlanan” nedir? Bu savaşın antifaşist olmadığı mı? Yoksa tam tersine, bu savaşın Ukrayna tarafında bizzat faşistler tarafından yürütüldüğü, savaştaki Ukraynalı faşistlerin her geçen gün gerçek faşist kimlikleri ve sembolleriyle ortaya çıktıkları mı? Sadece Ukraynalı faşistler değil, Avrupalı, hatta Latin Amerikalı, örneğin Kolombiyalı faşistlerin bile bu savaşta yer aldıkları taşıdıkları bayrak ve sembollerden, vücutlarına kazıdıkları dövmelerden ortaya çıktı.

Ama en iyisi biz “AKH” topluluğunun bileşeni olan TKP'nin yayın organından bir haber aktaralım, başka söze gerek kalmasın. Haber bir fotoğraf eşliğinde veriliyor. Haberin başlığı şöyle: “Neo-Nazi'ler Ukrayna'da: 'Hedefimiz faşist diktatörlük'” Haberden kısa bir bölüm ise şöyle: Global Research'te yayınlanan habere göre, İsveç, Bulgaristan ve Macaristan gibi ülkelerden Ukrayna'ya gelen neo-Nazi'ler, Ukrayna'nın doğu bölgelerine karşı savaşmak üzere birlikler oluşturuyorlar.

Nazi sembollerinden esinlenilerek tasarlanan bayraklara sahip Azov taburunda savaşan İsveçliler, hedeflerinin "beyaz Ukrayna" olduğunu ifade ediyor. İsveçli medya kuruluşu The Local, dört İsveçli militanın katıldığı taburla ilgili olarak şu bilgileri veriyor:

Azov yaklaşık 300 askerden oluşan ve Avrupa'dan gelen gönüllülerin de bulunduğu özel bir birlik. Bu yapı, Ukrayna hükümeti tarafından kurulmuş olmasına rağmen Ukrayna ordusuyla içerisinde yer almıyor ve aşırı milliyetçiler tarafından yönlendiriliyor.

Aşırı milliyetçi hareketleri araştıran Ukraynalı siyaset bilimci Anton Shekhotsov, bu grupların demokratik bir Ukrayna için değil, faşist bir diktatörlük için savaştığının altını çiziyor. Bu durum, Batılı ana akım medya organlarının Ukrayna'daki krizin başından beri görmezden geldiği neo-Nazi unsurların varlığını ve bu grupların ABD destekli Kiev hükümetiyle ve orduyla birlikte çalıştığını doğruluyor. (Sol Haber 02.08.2014) (https://haber.sol.org.tr/dunyadan/neo-naziler-ukraynada-hedefimiz-fasist-diktatorluk-haberi-95408)

Bu haber faşist Maydan darbesinden sonra yapılmış. Yani on yıl önce! Şimdiki durumu varın siz düşünün! Başka söze gerek var mı? Demek ki, bu komünistlerimize göre, faşist bayrak ve semboller taşıyarak “beyaz Ukrayna” için; “demokratik bir Ukrayna için değil, faşist bir diktatörlük için savaşan”; öyle bir kaç kişi ya da grup da değil, dünyanın her tarafından toplanmış, Ukrayna ordusunun tam bir bileşeni olmuş, ABD tarafından desteklenen ve silahlandırılan çetelere; bu çeteleri yöneten, silahlandıran; Rusya'ya ve Ukrayna'daki Rus nüfusa karşı savaşa süren iktidara karşı verilen savaş antifaşist savaş değilmiş.

Peki, tepeden tırnağa faşistleşmiş bir devlete, devletin ordusuna, faşist hükümetine karşı verilen savaş antifaşist savaş olmuyorsa, antifaşist savaş nasıl ve kime karşı verilir, bir zahmet “AKH”yi oluşturan “komünist”lerimiz bize söyleyiversinler?

Bir tarafta ABD ve diğer emperyalistlerin hizmetinde, onların çıkarları için, faşist bayrak ve semboller altında savaşan çeteler, diğer tarafta yer yer tankların üzerinde kızıl bayrak taşıyan; üniformalarında komünizmin sembollerini kullanan askerler arasındaki savaşta tarafsız kalmamızı öğütlüyor bu komünistlikleri kendilerinden menkul partiler. Neden? Çünkü kendileri başından beri bunun antifaşist savaş olmadığını söylemişler! Hayır, bu kadar saçmalık, bu kadar zırva, bilgisizlikten olamaz; bu, olsa olsa burjuvaziye uşaklık aşkından...

Hiç kuşkusuz bu savaş antifaşist, antiemperyalist bir savaştır. Aradan geçen iki yıl içinde bu gerçek her gün ve yüzlerce, binlerce olayla, olguyla kanıtlanmıştır.

DONETSK VE LUGANSK HALK CUMHURİYETLERİ

Suçlunun suç yerinden geçerken başını başka tarafa çevirmesi gibi, “AKH” diye bir araya gelen partiler, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri konusunda kafalarını öte tarafa çevirip ıslık çalarak geçiyorlar. Açıklamalarında bu iki Halk Cumhuriyeti'ne ilişkin tek sözcük yok. Oysa Donbass halkının faşist “Maydan” darbesine karşı ayaklanması, bu ayaklanma sonucu, 7 Mayıs 2014'te Donetsk ve onunla birlikte Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin ilan edilişi ele alınmadan Rusya-Ukrayna savaşı üzerine tek doğru, bilimsel kelime edemezsiniz.

Edemiyorlar zaten ve tam da bu nedenle, emperyalizmin çağımızdaki genel koşullarıyla Donbass işçi ve emekçi sınıflarının faşist “Maydan Darbesi”ne karşı ayaklanmalarını, bu ayaklanma sonucu Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri'nin ilanı arasındaki ilişkiyi kuracaklarına şöyle bir totolojiye başvuruyorlar:

5. Savaşın baş aktörleri iki ülkenin halkları değil, kapitalist sınıflarıdır. Savaşı Ukrayna ve Rusya arasındaki bir savaş olarak sunmak, savaşın gerçek aktörlerini gizlemekte ve sınıfsal karakterini anlamayı zorlaştırmaktadır. Sürmekte olan savaş bir yandan Rus kapitalist sınıfı ve müttefikleri, diğer yandan Ukrayna kapitalist sınıfı, ABD, AB ve NATO arasında yürütülmektedir.” 5. The protagonists of the war are not the peoples of the two countries but their capitalist classes. Presenting the war as a war between Ukraine and Russia obscures the real actors of the war and makes it difficult to understand its class character. The ongoing war is being waged between the Russian capitalist class and its allies on the one hand, the Ukrainian capitalist class, the USA, the EU and NATO on the other hand.

Emperyalistler bile, yer yer, Rusya-Ukrayna savaşının 2022 Şubat'ında değil, esasen 2014'te başlamış olduğunu kabul ederlerken “AKH” bu konuda tek kelime etmiyor. Neden? Nedeni basit: Çünkü bu iki Halk Cumhuriyeti'inden söz ederlerse, en azından, adlarındaki “komünist” kelimesi nedeniyle, komünistlerin öncülük ettiği sosyalizm yönelimli bu iki Halk Cumhuriyeti'nin safında yer almak zorunda hissedeceklerdi kendilerini. Öyle ise, en iyisi kafayı öte tarafa çevirip bu iki Halk Cumhuriyeti'ni yok saymak. Yok sayınca Halk Cumhuriyetleri'nin de yok olacaklarını sanıyorlar bu sözüm ona “materyalist”ler.

Oysa, Rusya-Ukrayna savaşının tek nedeni olmasa da en önemli, temel nedenlerinden biri Donbass bölgesinde komünistlerin öncülük ettiği bu iki Halk Cumhuriyeti'nin ilan edilmiş olmasıydı. SSCB'nin tarihe gömülüp gömülmediği kuşkusuyla yatıp kalkan emperyalistler için bu iki Halk Cumhuriyeti'nin eski SSCB topraklarında sosyalizm bayrağını tekrar göndere çekmiş olmaları dayanılacak bir kabus gibi değildi.

Faşist Ukrayna, bu iki Halk Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmak için emperyalistlerin de sınırsız desteği ile, bütün gücünü ortaya koydu. Faşist Ukrayna hükümeti, emrindeki bütün faşist güçleri harekete geçirdi; cezaevlerindeki faşistleri serbest bıraktı ve Faşist Azak taburlarının başına geçirdiler. İşte Azak'ın başına geçirilen, “Beyaz Önder” olarak bilinen Andriy Biletsky'nin bazı sözleri:

Neslimizin mücadelesinin hedefi, Üçüncü İmparatorluk olan Büyük Ukrayna'yı yaratmaktır. Ulusumuzun bu kritik yüzyıldaki tarihi görevi, dünyanın beyaz halklarına, varlıkları için son bir haçlı seferi örgütlemek ve Samiler liderliğindeki insanlık dışılığa karşı gerçekleştirilecek bu haçlı seferine önderlik etmektir...”

“Göçmen sorunu gerçekten de kilit bir sorun. Bizim inancımız, insanlarımızı yok eden her şeyi yok etmek yönündedir. Bildiğiniz gibi her şeyi; ekonomiyi, sokaklardaki düzeni, demografiyi, güçlü ordu ve donanmayı, nükleer silahları geri getirebilirsiniz ama geri getiremeyeceğiniz tek şey kanın saflığıdır...”(https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/ukraynadaki-neo-nazi-azak-taburunun-karanlik-sicili-1955208)

Bu arada emperyalistler, kendileriyle köprüleri atmak istemeyen, uzlaşma ve bir arada yaşama hayalleri kuran Kremlin'deki iktidarı MİNSK anlaşmalarıyla oyalıyor, faşist Ukrayna ordusu ve hükümetinin savaş hazırlıkları için zaman kazanmaya çalışıyorlardı. Emperyalistler, MİNSK Anlaşmasını iki Halk Cumhuriyeti ile faşist Ukrayna hükümeti arasında gerçek bir ateşkes için değil, iki Halk Cumhuriyetini ortadan kaldırmak ve Rusya'ya karşı başlatılacak bir savaşa hazırlık için zaman kazanma amacıyla yaptıklarını yıllar sonra, yani iş işten geçtikten sonra anlaşmanın imzacılarından Alman Merkel ve Fransız François Hollande aracılığıyla itiraf etti.

Emperyalistler, özellikle ABD-İngiltere-Almanya ve Fransa, sekiz yıl boyunca Ukrayna'yı bu iki Halk Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmak ve Rusya'ya karşı başlatılacak bir savaş için hazırladılar. Emperyalistlerle uzlaşmak, arayı bozmamak, onlarla her türlü ilişkiyi sürdürmek isteyen Kremlin'deki iktidar, bu süre içinde ne Halk Cumhuriyetleri'ni tanıdı ne de açıktan ve sınırsızca destekledi. Rusya halkının baskısı sonucu, iki Halk Cumhuriyeti'ne sınırlı ve el altından destek vermekle yetindi.

Faşist Ukrayna devletinin şiddetli saldırısına karşı Halk Cumhuriyeti liderlerinin (ve RFKP’nin) müdahale çağrılarını Kremlin kabul etmedi. Merkel ve Hollande'ın oyalamalarına uyum sağladı. Leninist Parti, 24 Şubat'ta, savaşın başladığı ilk günlerde, eğer Rusya eleştirilecekse Ukrayna'ya karşı savaş başlattığı için değil, bu güne kadar beklediği için eleştirilmesi gerektiğini belirtmişti. Nitekim Putin, savaşın ikinci yılının sonunda “Pişmanlık duyabileceğimiz tek şey Rusya’nın, haysiyetli insanlarla iş gördüğümüzü düşünerek Ukrayna’da aktif harekete daha önce başlamamış olmasıdır.” sözleriyle Leninist Partinin eleştirisinin haklılığını ve doğruluğunu kanıtlamış oldu.

Donbass'ta sadece faşist Ukrayna devleti, ordusu ve neo-nazileri ile Donbass işçi sınıfı, emekçi halkları, devrimci güçleri, komünistler savaşmıyordu. Aksine, dünyanın bütün neo-nazileri, faşist güçleri emperyalist devletlerin gizli servisleri tarafından faşist Ukrayna ordusu saflarına savaşa taşınırken, dünya devrimci güçleri, devrimci enternasyonalistler, komünistler de Donbass halkının yanında Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri'nin saflarında savaşa koştular. Somut, elle tutulur, kanıtlanabilir gerçek böyle iken, adlarında “komünist” kelimesi bulunan “AKH”ciler büyük bir utanmazlıkla şu sözleri söyleyebiliyorlar:

7. Bu savaşın sınıfsal karakterini gösteren en önemli unsurlardan biri de bölgede bilinçli olarak yükseltilmeye çalışılan antikomünizmdir.” “7. One of the most important elements showing the class character of this war is anti-communism, which is being intentionally raised in the region.”

Faşist Ukrayna'nın antikomünizmi üzerinde durmaya gerek yok. Antikomünizm Ukrayna hükümetinin, ordusunun, güçlerinin temel çizgisidir; bu biliniyor.

Peki savaşın karşı tarafı için, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri; dahası kimi yerlerde tankların üzerinde kızıl bayrak taşıyan, orak-çekiçli armaları kullanan savaşan askerlerin bulunduğu; arması halen SSCB dönemindeki gibi Orak-Çekiç olan Rusya Ordusu için söylenebilir mi? Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri'nin askeri güçleri cephede savaşıyorlar ve savaşta küçümsenmeyecek bir rol oynuyorlar. “AKH”ciler, bütün bunlardan tek sözcükle bahsetmeden, faşist Ukrayna güçleri ile Rusya tarafını aynı kefeye koyuyor. Emperyalistlere bundan daha iyi hizmet yapılabilir mi?

“Rusya liderliği” (bu AKH'cilerin sözü) ile ilgili antikomünizm iddiaları neye dayanıyor? Açıkça belirtmemişler ama Putin'in bazı sözlerine dayandırdıklarını biliyoruz. Putin'in Ukrayna meselesinde, Ekim Devrimi ve UKKTH meselelerinde Lenin'i eleştirdiği doğru. İyi de bundan ne çıkar? Putin, bir komünist değil. Bunu herkes biliyor ve kendisi de söylüyor. Ama Putin'in komünist olmasa da, komünizme karşı bir “histeri” yaratmaya çalıştığı ancak emperyalist efendilerine yaranmak isteyen sosyal şovenlerin bir zırvası olabilir. Rusya'da, komünist partiler yasaklanmadığı gibi, komünizmin sembollerine dair en ufak bir kısıtlama da yok. Rusya Ordusunun ambleminin Orak-Çekiç olmaya devam ettiğini biliyoruz. Lenin'in mozalesi dahil tüm heykelleri; SSCB dönemine ait tüm sembol ve değerlere dokunulmadığını ya da dokunulamadığını da biliyoruz.

Sosyal Şoven “AKH”cilerin hoşuna gitmeyecek ama, Putin'in SSCB'nin faşist Almanya karşısında kazandığı zafere kıskançlıkla sahip çıktığını; SSCB dönemi kitap ve edebiyatının okutulmasının tekrar okul müfredatına sokulduğunu; SSBC'nin -isterseniz buna Stalin'in diyelim- Hitler faşizmine karşı kazandığı zaferi küçümsemenin yasayla yasaklandığını; eğitimde emperyalistlerin dayattığı “Bologna sistemi”nden çıkıldığını; Fidel Castro'nun Rusya'da dikilen heykelinin bizzat Putin tarafından açıldığını, bugünkü Küba liderliği ile Putin arasında çok sağlam ilişkiler bulunduğunu vb vb. hatırlatalım. Nesnel bir değerlendirme ile savaşın gerçek sınıf karakterini bulmak isteyen(!) “AKH”ciler bu somut olgulardan neden hiç söz etmezler?

Bu durumda, Putin'in Lenin'le ilgili sözlerinden ne çıkar diye bir kez daha soralım. Biz söyleyelim, kocaman bir hiç. İyisi mi, Marx'la birlikte tarihin tanıdığı en büyük diyalektikçi Engels'in sözlerini aktarıp bu faslı bitirmek.

Bu insanların, iktidarı elegeçirebileceklerini imgelediklerini varsayalım; ne zararı olur ki? Bendi çökertecek deliği açtılarsa, selin kendisi, kısa sürede onları yanılsamalarından koparacaktır. (...) Kendi iradesine karşın devrimci olan Bismarck’a ve tapındığı çarla sonunda yumruklaşan Gladstone’a bakın.” (Vera Zasuliç'e Mektup, 23.Nisan 1885).

 

RUSYA BURJUVA SINIFI SAVAŞIN ARKASINDA MI, KARŞISINDA MI?

Emperyalist efendilerine yaranmak için her şeyi ters, baş aşağı gösteren; herkesin gözü önündeki gerçekleri tahrif etmekten çekinmeyen “AKH”ciler göre, Rus burjuvazisinin savaşın arkasında olduğu tartışılmaz bir gerçek. Neden? Çünkü Rusya “emperyalist”tir; haliyle bu savaş emperyalistler arası bir savaştır. Eh, Rusya'yı emperyalist olarak niteledikten sonra arkası çorap söküğü gibi gelir; BU savaşı “somut bir tahlilden geçir”meye bile gerek yok. İşte “AKH”cilerin savaşa ilişkin bütün “bilimsel” görüşü bunlardan ibaret.

Gerçek yaşamda ise bunun tersini görüyoruz. Rus burjuvazisi ya da “oligark” denen hırsız takımı bu savaşın arkasında değil tam karşısında. Bunların bir kısmı, birazdan bir örneğini göreceğimiz gibi, emperyalistlere sığındıktan sonra Rusya'ya karşı çok sert ifadeler içeren açıklamalar yaptılar. Bir kısmı ise, korkudan seslerini çıkarmayıp çaldıkları serveti korumaya çalıştılar. İşte o emperyalist ülkelere kaçıp Rusya'ya ağzına geleni söyleyenlere örnek olacak haber:

20 milyon müşterisi bulunan Tinkoff Bankası’nın kurucusu 54 yaşındaki milyarder Oleg Tinkov Rus vatandaşlığından ayrıldığını duyurdu. Tinkov açıklamasında, "Masum insanları öldüren faşist bir ülke ile bağdaştırılamam. Bu pasaportu elimde tutmaya devam etmek benim için utanç kaynağı”

Biraz uzun da olsa, okurun sabrına güvenerek, haberin devamını aktarmak yerinde olacak. Haber şöyle devam ediyor:

“Barışçıl komşusuyla savaş başlatan ve masum insanları öldüren faşist bir ülke ile bağdaştırılamam. Bu pasaportu elimde tutmaya devam etmek benim için utanç kaynağı. Umarım diğer Rus iş insanları da beni takip eder, bu da Putin rejimini ve ekonomisini zayıflatır. Ve sonunda onu yenilgiye uğratır. Putin’in Rusyası’ndan nefret ediyorum ama bu çılgın savaşa açıkça karşı duran tüm Rusları seviyorum!”

Elimizde tam liste yok ama tespit edebildiğimiz kadarıyla Forbes milyarder listesinde olup da şimdiye kadar, savaş nedeniyle, Rusya'dan kaçan “oligark”ların isimleri şöyle: Timur Turlov, Duben Vardanyan, Yuriy Milner, Nikolay Storonskiy, Oleg Tinkov, İgor Makarov, Vasiliy Anisimov. Bunlar Forbes milyarderler sıralamasına girebilecek kadar iri hırsızlar. Bunlara Abromoviç gibi oligarkları, Çubays gibi, Sovyetler Birliği'nin dağıtılmasında, hırsızlık ve talanın organize edilmesinde birinci dereceden sorumluluk sahibi figürleri de eklemeli.

Bunlar, Rusya'nın emperyalistlere savaş açmasına doğrudan ve açıktan karşı çıkan, saflarını böyle belirler belirlemez de soluğu emperyalist ülkelerde alan hırsızlar. Bir de, savaşı desteklemese de açıktan karşı açıklamalar yapmayan hırsız “oligarklar” var. Bunlar Rusya'da kaldılar ve şimdi fırtınanın dinip eski yağma günlerine dönecekleri günü sabırla bekleyenlerdir. Savaşa, el altından karşı çıkıyorlar iktidarın büyük burjuvaziye karşı ekonomik ve siyasi önlem almaması için çaba gösteriyorlar.

Şimdi, “AKH”ciler, şöyle bir şakayla karşılık verebilirler: Üç ağaçtan bir orman olmaz ki! Ya da, birinin saçından birkaç tel eksilirse kel olmaz! Şüphesiz, öyledir. Bir farkla ki, eğer ağaçlar dikilmeye, saç telleri dökülmeye devam edilirse “AKH”cilerin hiç kuşkusu olmasın, en gür saçlıları bile kel olur; üç ağaç dikmeyle başlanan yer bir süre sonra orman olur. Mesele süreç meselesidir. Onun için kapitalizmin Rusya'da zaferine kesin ve oldu-bitti gözüyle bakan “AKH” cilere önerimiz, Rusya'da bir süre önce başlayan ama giderek hız kazanan “çalınan malların geri alınması” sürecine dikkat etmeleridir. Kafaları açılsın diye üç örnek vermek yerinde olacak.

Birinci örnek, bu yılın Ocak ayının başlarında gerçekleşen bir “millileştirme”. Şöyle:

“Aleksey Hotin’e ait RusOil holdingine bağlı bir dizi şirkete kayyım atandı ve bunlar Romimuşçestvo (Rusya Emlak İdaresi) kontrolüne geçti. Hotin meselesi önemli; dahası, bu mesele, bir ölçüde Hodorkovskiy’in tasfiyesi sürecinde diğer oligarklara gözdağı verilmesini de hatırlatıyor. Buna, yıl sonunda bir başka oligarkın, Aleksandr Klyaçin’in mülklerine Hotin’le ilişkili olarak el konulmuş olmasını eklemek gerek. Gerekçe, vergi borcuydu.”

İkinci örnek şöyle:

“Rusya’daki en büyük formalin ve metanol üreticisi olan ve 90’lardaki özelleştirme (yani hırsızlık ve talan) döneminde yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle geçen eylülde yüzde 94,2 hissesi devletleştirilen “Metafraks Kemikals” yönetimine Roshim atandı. Geçen nisanda da Başkır Soda Şirketi (BKS) fiilen devletleştirilmiş ve şirketin Rusya Emlak İdaresi (Rosimuşçestvo) eline geçen yüzde 47 hissesinin idaresi Roshim’e devredilmişti. Güney Rusya’daki bütün önemli kimya işletmelerinin idaresi de Roshim’e devredilmiş görünüyor. Roshim daha önce “Russkiy Vodorod” adını taşıyordu, geçen yıl hükümet kararnamesiyle Roshim adını aldı. Dahası, Roshim geçen ekim ayında Altay krayında Nortek ve YŞZ Avia’nın idaresini de aldı. İlki araç (ağır araçlar da dahil) lastiği üretiyor; ikincisi ise Rusya’daki tek uçak lastiği üreticisi.”

Üçüncü örnek:

“Rusya Genel Savcılığı’nın Çelyabin Elektrometalurji Kombinesi (ÇEMK) (Kompaniya Etalon adını almıştı geçen temmuzda) varlıklarının “yasadışı mülkiyetten” alınarak devlete verilmesi (millileştirilmesi) başvurusu kabul edildi; ana şirket ÇEMK ve onun iştiraki Serov Mühimmat Fabrikası’yla Kuznets Feroalaşımlar devlet mülkiyetine geçti. Savcılık başvurusu, 1992’deki özelleştirmenin kanunsuz oluşuyla gerekçelendirilmişti. Putin bu ay ortasında Çelyabin oblasti valisiyle görüşmesinde zararlı üretimin şehir dışına taşınacağını ve tesislerin de yerel yönetime devredileceğini söylemişti. ÇEMK, Forbes 2021 listesinde yıllık 49 milyar ruble gelirle Rusya’nın en büyük 200 şirketi arasında gösteriliyordu. ÇEMK’in gaspettiği işletmeler, Stalin dönemi sanayileşmesinin sembollerindendi; temeli 1929’da atılmıştı. ÇEMK’in patronu Yuriy Antipov ve familyası, 2021’de 700 milyon dolarla Rusya’nın en zengin 200 kişisi sıralamasında 170’inciydi. ÇEMK anladığım kadarıyla sadece Çelyabin’de değil, Vladivostok’tan Yamal’a kadar sayısız şirketin de sahibi. İnterfaks son yıllarda olumlu sonuçlanan millileştirme davalarından bir kısmını sıralamış: Rolf, Voljskiy orgsintez, Uralbiofabrm, Metafraks Kemikals, TGK-2, Rus-Oil, Kaliningrad Limanı, Konti-Rus, Vyatiç, vb.”

Örnekler çok ama devam etmeye gerek yok. Şu kadarını söyleyelim, Fedaral Başsavcılık'ın başını çektiği bu süreç hızlanarak devam ediyor. Bu “millileştirme” bilgileri, Rusya'da yaşadığını tahmin ettiğimiz, Rusya'daki gelişme ve süreçleri dikkatli ve günü gününe takip ettiğini anladığımız Hazal Yalın'a ait. Doğruluklarından şüphe etmek için en ufak bir neden yok.

Yine de bütün bu örnekler ve hırsız oligarklara ait açıklamalar “AKH”ci sosyal şovenleri iknaya yetmemiş olabilir. Tedbiri elden bırakmamak için işin bir de emperyalist mali sermaye ile Rus burjuvazisi arasındaki ilişkiler açısından bakmalı.

Soruna bu açıdan baktığımızda şunu görürüz: Rus burjuvazisinin gelişmek, sermaye birikimini hızlandırmak üzere dünya pazarına, emperyalist sermayenin mali sistemine katılmaktan başka yolu yok. Sadece Rus burjuvazisi değil, dünyanın herhangi bir ülkesinin burjuvazisinin dahi, emperyalist mali sermaye sistemine entegre olmadan serpilip gelişme imkanı yok. Savaş, Rus burjuvazisi ile emperyalist mali sermaye arasındaki köprüleri yıktı. Kimisinin yatlarına, banka hesaplarına, servetlerine el kondu; dünyanın başka ülkelerindeki faaliyetleri ortadan kaldırıldı, ticaretleri ya yasaklandı ya da imkansız hale getirildi vb vb. Emperyalist tekeller, bankalar, mali sermaye sadece kendi ülkelerindeki değil, dünyanın herhangi bir yerindeki sermaye gruplarını, sermaye sınıfını boyunduruğu altına alır ve kendi egemenliği altına girme dışında tüm gelişme koşullarını ortadan kaldırır.

Bu yüzden Rus burjuvazisi, başından beri, Ukrayna ile herhangi bir savaşa; böyle bir savaşın yolunu açacak Donbass işçi ve emekçi sınıflarının ayaklanmasının; arkasından Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri'nin tanınması ve desteklenmesine karşı çıktı. Rus burjuvazisinin çıkarları emperyalist devletlerle savaşmaktan değil, onlarla yakın ve sıkı işbirliği içinde olmaktan geçer.

“AKH” bildirisinin genel geçer ifadeler içeren diğer maddeleri üzerinde durmaya gerek yok. Emperyalist devletlerin dünya işçi sınıfı, emekçi halkları ve devrimci güçlerine karşı başlattığı “küresel iç savaş”ın devletler arası topyekun bir savaşa dönüşme ihtimali her geçen gün artıyor. Küresel iç savaştan umduğunu bulamayan, savaşı kazanamayan; aksine isyan, ayaklanma ve toplumsal devrimlerin yükselişine tanık olan emperyalist devletler şimdi insanlığı topyekun bir felakete sürükleyecek savaşı kışkırtıp duruyorlar.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Rusya'ya karşı savaşmak üzere Ukrayna'ya asker gönderme çağrısı; Alman ordusunun yüksek rütbeli subaylarının deşifre olan Kırım Köprüsünü havaya uçurma planları, faşist Ukrayna hükümetine sürekli silah ve teçhizat göndermelerinin anlamı budur.

Topyekun bir dünya savaşı çıkar mı? Bu soruya kesin bir “evet” ya da “hayır” yanıtı vermek mümkün değil. Ama şunu söyleyebiliriz: Günümüz koşulları 1914 ve 1945'ten oldukça farklı. Devrimci bir çağda yaşıyoruz. Emperyalist-kapitalist sistem çöküş sürecinde. Milyonlarca insanın katıldığı devrimci kitle eylemleri, isyan, ayaklanma ve devrim girişimleri eksik olmuyor.

Emperyalizmin içinde bulunduğu koşullar ve savaş sosyal reformist çıbanı olgunlaştırarak sosyal şovenizme dönüştürmüştür. Dünya proletaryası ve emekçi halklarının devrimci komünist partilere en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde sosyal şovenizm çıbanının bu şekilde ortaya çıkmış olması elbette devrimci komünist hareket açısından olumsuz sonuçlara yol açacak. Ancak “olanı olmamış kılamayız”. Ne yapılması gerektiğini Belçikalı komünistler, sosyal şoven yöneticilerini parti dışına atarak gösterdiler.

Unutmayalım ki, “Proletaryanın gelişmesi her yerde, iç savaşımdan geçer” (Engels, August Bebel'e Mektup, 28.10.1882).

Login Form