Genel olarak sınıf savaşının, özel olarak seçim sürecinde izledikleri politikaların sosyal reformist partileri nasıl bir bunalıma, politik iflas ve örgütsel çöküşe sürüklediğini günlük gelişmeler halinde, söz uygunsa, “canlı yayın” izliyoruz.
Bu bir rastlantı değildir. Sınıf savaşının geldiği derin düzeyin ve birleşik devrimin, güncel olarak, nesnel biçimde işçi sınıfının, emekçi kitlelerin, ezilen Kürt ulusunun önüne kendini koymasının sonucudur. Büyük toplumsal sorunlar çözüm için olgun hale geldiklerinde, çözülmek üzere, kendilerini toplumun önüne koyarlar. Başka bir ifadeyle, bir büyük toplumsal sorun kendini toplumun önüne koymuş ise, çözüm için olgunlaşmış demektir.
Bu nesnel gerçeğe uygun hareket etmeyen, pratik politik görevlerini, örgütsel faaliyetini, propaganda ve ajitasyonunu birleşik devrimin bu güncel haline uygun şekilde belirlemeyen her politik hareketin bu akıbete uğraması kaçınılmazdır.
Bütün sosyal reformist partilerin, onlarla birlikte hareket eden “devrimci” hareketlerin içine düştükleri durumun nedeni budur. Onlar devrimci bir dönemde bütün iktidarın ele geçirilmesini; Geçici Devrim Hükümeti meselesini, bankaların, tekellerin vb vb kamulaştırılmasını, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı konusunu, zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirilmesi hedefini işçi ve emekçi sınıfların, Kürt halkının önüne koyacaklarına burjuvazinin bir kesimiyle işbirliği yapma, burjuvazinin bir kesimini yönetime taşıma yoluna girdiler.
Lenin, Kautskycileri eleştirirken onların hatasını şöyle tespit ediyordu: “Kautskicilerin hatası, ancak devrimci bir tutumla öne sürülebilecek bu tür istekleri, böyle bir zamanda reformcu bir tutumla ortaya atmalarındadır.”
Sosyal reformist partilerin ve onlarla birlikte hareket eden “devrimci” hareketlerin Kautskycilerden daha geri tarafı “devrimci tutumla öne sürülebilecek” taleplere dahi sahip olmamalarıdır. Onlar, “barışçıl” yoldan bile olsa, iktidarın ele geçirilmesi hedefine sahip değiller. Bunun yerine, işaret ettiğimiz gibi, burjuvazinin bir kesimini yönetime taşımayı başlıca amaç edinmişler.
“Barışçıl kapitalizm” bir daha geri gelmemek üzere geçmişte, Marx zamanında, hatta ondan öncesinde kalmıştır. Dolayısıyla, devrimci komünist bir parti, demokratik istekleri, bizdeki yaygın ifadeyle, “asgari programı” geleceğe, toplumsal devrime göre “tasarlamak”, yani bir devrime bağlamak zorundadır.
Partimizin program ve politikaları son derece net ve açıktır. Biz, işçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve Kürt ulusunun demokratik istemlerini reformcu bir tutumla değil, devrimci bir tutumla ortaya atıyoruz.
-İktidarın bir devrimle ele geçirilerek halk iktidarının kurulması;
-Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının koşulsuz kabul edilmesi,
-Zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirilmesi,
-Bankaların, tekellerin, büyük sermayenin, fabrikaların vb. kamulaştırılarak işçi sınıfı ve emekçi halkın iktidarının denetimine verilmesi,
-İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin; Kürt halkının örgütlenmesi önündeki tüm engellerin kaldırılması;
Bu gibi demokratik istekler, burjuvaziyle uzlaşarak değil, burjuvazinin bir kesimini yönetime taşıyarak hiç değil, sadece bir toplumsal devrimle, kendi özgülümüzde, birleşik devrimle elde edilebilirler.
Sorunu bu çerçevede ortaya koyduğumuz zaman “ne yapmalıyız” sorusunun yanıtı da belirmeye başlıyor.
Bu demokratik istemler elde edilmeden kitlelerin yaşamında hiçbir gerçek iyileşme ya da ilerleme sağlanamaz.
Oysa bu dönemde işçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkı, faşizmin baskı ve teröründen, açlık ve yoksulluktan, pahalılıktan, işsizlikten ve daha sayısız sorundan dolayı bunalmış, dinci faşist iktidara karşı kin ve öfke gibi şiddetli duygularla dolmuştur.
Bu nedenle, doğru devrimci-demokratik istemleri devrimci bir tutumla, bir toplumsal devrime bağlayarak ele almak ve tüm pratik faaliyetimizi bu temel üzerine oturtmak durumundayız. Demek ki, 1- Tıpkı Haziran Halk Ayaklanması sırasında olduğu gibi, bu taleplerimizi öne sürmeliyiz. 2- Bunu ara sıra yapılacak bir çalışma olarak değil, her zaman ve sürekli yapılacak bir propaganda ve ajitasyon faaliyeti olarak ele almalıyız. 3- Bu ve benzer talepleri, duruma, pratik faaliyetin ihtiyacına göre bazen tek tek, bazen toplu biçimde ileri sürmeliyiz.
İşçilerle, emekçilerle, Kürt halkıyla, kadın-erkek gençlikle ilişki kurarken bu talepleri, devrimin zorunluluğunu, kaçınılmazlığını, iktidarın ele geçirilmesinin mutlak gerekliliğini, iktidarı ele geçirmeden, burjuva egemenlik altında, faşist devlet koşullarında elde edilecek hiçbir şeyin kalıcı olmayacağını, bugün mücadele sonucu geri adım atarak bir şeyleri vermek zorunda kalsalar bile, ilk fırsatta geri almaya çalışacaklarını örnekleriyle anlatmayı bilmeliyiz.
Bu söylediklerimizden şu pratik ama bir o kadar önemli sonuç çıkar: Başta işçiler ve Kürt halkı olmak üzere, yoksul halkla, kadın-erkek işçi, emekçi, öğrenci gençlikle, emekçilerle, kısaca, devrimin toplumsal güçleriyle yakın, sıkı bağlar kurmak için tüm enerjimizle çalışmalıyız. Onların yaşamlarına karışmalıyız; onların bir parçası olmayı bilmeliyiz. Arkası getirilmeyen, ısrarla kovalanmayan, yasak savma biçiminde kurulan bir ilişki biçimiyle devrimin toplumsal güçleri örgütlenemez. Israrcı olmak, süreklilik sağlamak örgütleme faaliyetinin temel ilkesidir.
Bunun için işçi havzaları, yoksul halkın yaşam alanları, okullar, Kürt halkıyla ilişki kurulabilecek köy, kasaba, kentler bizim yaşam alanlarımız, devrimci çalışma karargahlarımız olmalıdır. Bir Leninist, sabah işe gidip akşam evine dönen bir memur gibi davranamaz. Bir Leninistin devrimci çalışmasının gecesi gündüzü olmaz. Konformizmi, tüm yaşamımızdan silip atmak zorundayız. Konformizm öyle sanıldığı gibi sadece “rahat” içinde yaşamak anlamına gelmez. Çok zor işler yapıyor da olsa, sabah işe giden, akşam işten dönen bir memur gibi yaşamak da konformizmdir. Bu tür bir yaşamın en ufak belirtisine bile yer vermemek durumundayız.
Yolumuz doğru. Yolumuz, Marksist-Leninist teori ile aydınlanmış devrimci bir yoldur. Bu, pratikte sınanmış ve doğruluğu kanıtlanmış toplumsal devrim yoludur. Partimiz kitleler için yaşamsal önem taşıyan demokratik istemleri devrimci bir tutumla, toplumsal devrime göre “tasarlıyor”.
Geriye, aynı yöne bakan, aynı amaca doğru ilerleyen birleşmiş bir güç olarak hareket etmek, durmadan, dinlenmeden işçi sınıfıyla bağ kurmanın yolunu aramak kalıyor. Bunun her duruma uyan, her kapıyı açan belli bir reçetesinin, hazır bir kalıbının olmadığını söylemeye gerek yok.
Birinci nokta bu. İkinci nokta, hiçbir Leninist biz doğruyu söyledik diye kitlelerin hemen yarın peşimize takılacağı hayaline kendini kaptırmamalı. Küçük ve orta burjuvaziye dayanan, bu sayede deyim uygunsa maddi ve teknik olanaklar içinde yüzen; daima burjuvazinin hoşgörüsüne mazhar olan olan sosyal reformist partilerin kitlelere ulaşmada daha avantajlı konumda olduklarını bilerek hareket etmek durumundayız. Son seçimlerde TİP'in balon gibi şişirilmesi buna tipik bir örnektir.
Ancak şunu da biliyoruz ve yaşayarak gördük: Maddi ve teknik olanaklar, küçük ve orta burjuvazinin desteği, burjuvazinin hoşgorüsü vb vb. uzlaşmacı, sosyal reformist bir partiyi politik iflastan kurtaramaz; kurtarmadı. Burada, sonu sonuna, belirleyici olan tutulan yolun karakteridir; devrimci olup olmadığıdır.
Aynı yöne bakan, aynı hedefe yürüyen birleşmiş bir devrimci güç olarak hareket etmek bizim için yaşamsal önemdedir.
En başta işçi sınıfını örgütlemek için kolları sıvamalıyız. Bu yolda belli bir mesafe katedildiği doğrudur. Ancak yeterli olmadığını da biliyoruz. Daha doğrusu, bunun “yeterli” olan bir üst limiti yok. İşçi sınıfının devrimci komünist partisi tüm yaşamı boyunca işçi sınıfını, emekçi-yoksul kitleleri, kadın-erkek gençliği örgütlemek durumundadır.
Sosyal reformist partilerin ve onlarla birlikte hareket eden “devrimci” yapıların politik iflası ve buna eşlik eden örgütsel dağınıklık geçici, belli bir süreye özgü bir durum değil. Bu süreç devam edecek. Yine de, bunların toplumsal temelini oluşturan küçük ve orta burjuvazi orta yerde olduğu sürece bunların tekrar tekrar su yüzüne çıkmaları kaçınılmaz.
Bununla birlikte, gelişip güçlenen, geleceği kazanan güç, devrimci komünist parti olacak! Çünkü yaşam kapitalizmin yıkımı yönünde ilerliyor ve ve kapitalizme dayanan, onunla uzlaşma içine giren her güç onunla birlikte yıkıma uğramak zorunda.