Bilinç insanı değil insan bilinci yaratır. Bilinci yaratan koşullar, mekan, doğa, zaman, ekonomik koşullar, tarihsel bilinç vs. ne olursa olsun insanın bilincini yaratan etkenlerdir. Zoru bilincimize yerleştirmemiz gereken maddi koşullar içerisindeyiz. Buradaki esas sorun zorun bilince çıkarılması ile de kalmıyor. Esas olan zorun pratiğini yaşama geçirmektir. Eğer ki bu yönü ile eksik kalan bilinç, devrimci için devrimci pratik olamaz.
Bu pratik olmazsa sadece filozofça dünyayı yorumlamakla yetinen lafazan durumuna denk düşeriz. Beynimizi yormamız gereken şey, esas olarak dünyayı yorumlamak değil, onu değiştirecek pratikleri ortaya çıkarmaktır. Teorik kısmı için zaten bu kısmına dair yeterince söz söyleyenler var. Sadece bir not olarak şunu söyleyebiliriz; Türkiye ve K.Kürdistan'da yaşanan savaş koşullarına uygun pratik, sadece zor pratiğini bilince çıkarmakla olabilir.
Sürekli vurgusunu yaptığımız pratik nedir, nasıl gelişmeli? Geçtiğimiz yılda devrimci hareketler bu sorunun pratikteki cevabını eksik, yetersiz kalsa da veriyor. Dinci faşizmin pandemiyi bahane ederek sürdürdüğü faşist katliamlara, yıkıcı ya da can alıcı sömürüye devrimci güçler milis eylemlilikleriyle cevap vermeye çalışıyor. Bu örnek, sorunun cevabı için yetersiz kalır. Milisler ile yürütülecek devrimci savaşın faşist devleti yıkmaya yetmeyeceği ortadadır. Sorumuzun cevabını tek bir yönteme indirgemek kaba ve tutucu olacaktır. Çok yönlü ve birbiri ile kopmaz bir bağ ile bağlanan bir savaş stratejisi ve taktikleri ancak zafere giden yolu açabilir.
Bizlerin sadece dağlarda gerilla mücadelesine veya halkın ayaklanmasına bağlanan umutları boşa düşmeye mahkum olacaktır. Bu konuda bize en büyük yardımı yine “General” Engels yapıyor ve bize çıkış yolunu gösteriyor: “Bağımsızlığını kazanmak isteyen halk, olağan yöntemlere saplanıp kalamaz. Her yerde kitle ayaklanmaları devrimci savaşlar, gerilla müfrezeleri! ... Küçük bir ordunun, daha büyük bir orduya karşı koyabileceği tek çarpışma yöntemi.” (Halk Savaşı Üzerine, sf. 27, Engels-Lenin-Stalin). Bu bakış açısı ile tek bir yönteme bağlı bir devrim mücadelesi sürdüremeyeceğimiz anlaşılır. Her yerde halk ayaklanmasının hazırlıkları, bunun yanında gerilla mücadelesi ve bu mücadelenin milis hareketi ile desteklenmesi ve en önemlisi de tüm bunların ahenkli bir şekilde planlı tek elden yürütülmesi, devrimci savaşı muzaffer kılacak yol olabilir.
Maddi olanaklarımıza saplanıp kalmadan, güç hesabı yapmadan düşmanın üzerine yüklenme vaktidir. Güçsüz olan biz değiliz, düşmandır. Her yerde dinci faşistleri silahlandıran, içerideki çıkmazını dışarıdaki bir savaşla örtbas etmek isteyen, yeni yeni askeri önlemlere başvuran devletin kendisidir. Bir örnekle açıklayalım. Pandemi sürecinde ayaklanmadan korkan devletin, askeri teçhizatların bir ayaklanma durumunda polise devredilebilmesinin kanununu çıkarması bu korkunun çarpıcı göstergesidir.
Devrimci ilkelere uygun bir şekilde alabildiğine zengin araçlar kullanarak amaca ulaşmamız gerek. Biz de bu noktada artık daha çarpıcı örneklere geçelim. Geçtiğimiz yıllarda birçok gerilla ve milis eylemleri gördük. Eylemlerin etkisi hızla eylemin amacını aşan durumlara gelebiliyor. İzlenmesi gereken yol kitle eylemlerine alan açacak askeri eylemliliklerdir. Bu noktada kriminoloji biriminde kabul edilen bir görüşe başvurarak şunları söyleyelim. İnsan psikolojisi gece karanlıkta kendisini tedirgin hisseder. Buna dayanarak pandemi sürecinde sık sık sokağa çıkma yasakları uygulanıyor. Birçok eylemlikte bundan yararlanılmıştır. Bizler silahlanma açısından önümüzü açacak şu tip askeri eylemlilikler içerisine girişebiliriz. Gece bekçileri veya polisleri geceleri tenha karanlıklardan yararlanılarak cezalandırma, silahlarına el koyma. Televizyonlarda gece bekçilerinin ve polislerin halka ceza yazmak için peşlerinden koşturduklarını görüyoruz. Bu HBDH milisleri için bir fırsattır. Halkı silahlandırmak için bir fırsattır. Gece devriyesine çıkmaya korkan bir polis ve bekçi yaratmak kitlesel eylemlerin önünü açabilecek bir fırsattır.
Anti-faşist herkes küçük ya da büyük demeden eyleme girişebilmelidir. Unutmayalım ki barut kılıçtan üstündür. Ama yüzlerce kılıca karşı tek bir barut çaresizdir. Milyonların elindeki kılıç, burjuvazinin boğazına dayanırsa, yeni toplumun ufuktan güneş gibi doğacağı tarihi günler yakındır. Spartaküslerin ellerine kılıcı alma vaktidir!
Hüseyin HEVİ