Kuzey ve Doğu Suriye güçlerinin Şam'a yaptığı müzakere çağrısına katılıyoruz.
Suriye'nin kuzey ve doğu bölgesinin Türkiye tarafından işgal edilmesi, büyüyen bir tehlikedir. Türkiye ile ABD arasındaki "güvenli bölge" anlaşması tehlikenin ne kadar büyük ve yakın olduğunu gösteriyor.
Proletaryanın devrimci sınıf partisi, TKEP/Leninist, 30. mücadele yılına Türkiye ve Kürdistan’ın, Ortadoğu’nun devrimci eylemlerle, devrimci olaylarla sarsıldığı koşullarda giriyor.
Sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil, ama bütün dünyada devrimci durumun olgunlaştığı, emperyalist hegemonyanın sarsıldığı; proletaryanın ve emekçilerin devrimci eylemleri karşısında burjuva iktidarların sallandığı, ayakta durmakta zorlandığı koşullardan geçiyoruz. Devrimci fırtına tüm yeryüzünü kasıp kavuruyor.
Emperyalizme, Kapitalizme, Faşizme, Siyonizme ve Gericiliğe Karşı Ortak Mücadeleyi Geliştirelim!
Emekçi sınıflar ve ezilen; baskı, sömürü ve kölelik altında tutulan halklar dünyanın her tarafında emperyalizme, kapitalizme, faşizme, siyonizme ve gericiliğe karşı ayaklanıyor, isyan ediyor, özgürlük ve tam kurtuluş için harekete geçiyorlar.
Gittikçe yayılan ve şiddetlenen bu mücadele sonucunda dünya genelinde olduğu gibi Ortadoğu’da da devrimci bir durum oluşmuştur.
Devamını oku: Filistin, Kürdistan, Türkiye Emekçi Halklarına ve Devrimci Güçlerine!
Faşist devlet, “Güvenli Bölge” adı altında Rojava’yı ve Suriye topraklarını işgale hazırlanıyor.
ABD ile varılan anlaşma, bu anlaşma son şeklini henüz almamış olsa da, Türkiye’nin bu işgal hareketi için emperyalislerden “yeşil ışık” aldığını gösteriyor.
Faşist devlet işgal hareketini fiiliyatta gerçekleştirebilir mi; şimdiden bilmek mümkün değil. Ancak hazırlıklarının, amaç ve hedeflerinin bir işgal hareketi başlatmak olduğundan kuşku yok. Dinci faşist iktidarın başı, “Ağustos’ta zaferlerimize bir yenisini ekleyeceğiz” sözleriyle işgal amaçlarını, tarih vererek açıkladı.
Uzun bir ömrü komünist olarak yaşamak, son nefesini komünist olarak vermek zordur. İnançlarından, bağlılığından ödün vermeden hep kavganın içinde olmak, alev alev yanmak... Osman (Karatop) yoldaş bunu başaranlardandı. 76 yaşında aramızdan ayrılırken kor gibi yanan yürekle haykırdığı “söz mü yoldaşlar” haykırışı komünizme bağlılığın timsali olarak meydanlarda çınlıyor hala.
Yarım yüzyılı aşan mücadele ömründe her türden sınavdan geçmiş, badireler atlatmış ama asla kavgasına ve partisine bağlılığına halel getirmemişti. Kavgaya ölümüne sadık “namuslu bir proleter” olarak yaşadı, savaştı... bir komünist proleter olarak aramızdan ayrıldı.
Emekçi yığınlardaki öfke gün geçtikçe artıyor. Yaşanan ekonomik ve siyasi krizin tüm etkileri günlük yaşamda ve ortaya çıkan her olayda güçlü şekilde hissediliyor. İşsizlik, emekçi sınıfların içinde yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı yoksulluk ve halklarımızın üzerindeki faşist terörle birlikte baskı, dayanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.
İşçi sınıfı ve emekçiler eski tarzda yönetilmek istemediklerini bulabildikleri her yolla ifade ediyorlar. Sadece yapılan sokak röportajlarına bakmak bile halkın içinde bulunduğu ruh halini anlamaya yeter. Toplumun ezilen bütün kesimleri, iktidara öfke duyan herkes patlamaya hazır birer bomba gibi dolaşıyor.
Son uzatmalı seçimler, toplumun en uyuyan kesimlerini bile politikaya uyandırdı, gözlerini açtı. İstanbul'u vermeye yanaşmayıp yeniden seçim kararı almaları ise gözleri iyice açıyor.
Şu açıkça görülüyor: işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin, Kürt halkının, Alevilerin kesin çoğunluğu dinci-faşist iktidara karşıdır. İşsizlik, yoksulluk, pahalılık, faşist baskılar, yasaklar, ırkçılık, aşağılamalar ve her türden ayrımcılık dağ gibi öfke biriktiriyor. Halkın kesin çoğunluğu bu iktidardan kurtulmak istiyor. Herkes kendi kanalından beslediği öfkesini irili ufaklı çığlıklarla dışa vuruyor. Bu haykırışların genel bir çığlığa dönüşmesi kaçınılmazdır ve an meselesidir.
Böyle durumlarda birlik istemi yoğunlaşır. Dinci-faşist iktidara karşı olan tüm kesimler birleşebilirlerse mutlak çoğunluk olurlar ve bu kazanmak için büyük bir adımdır. Sorun şudur: birliğin bayrağında ne yazacak? Farklı kanallardan beslenip, özellikle de ekonomik krizin etkisiyle tek büyük nehirde birleşme eğilimine girmiş olan akıntının önüne ne hedef konulacak?